Kitap’ın Adı: Türkiye Devriminin Doğum Yeri Kızıldere
Yazar Adı: Şadi Naci Özpolat
Yayınevi: Boran Yayınevi
Ocak 2023
Kitap’ı indirmek için Tıklayınız
3 Şadi Özpolat
01 Eylül 1969 tarihinde, Maraş- Afşin-Serkizçayırı
köyünde doğdu. İlk ve ortaokul ile liseyi Ankara’da okudu.
Özpolat, devrimcileri daha çocukken tanıdı. Amcası Mehmet
Ali Özpolat kendisi daha 6 yaşındayken, Gaziantep’te devlet tarafından
katledildi. Dayısı Hamdullah Erbil, 12 yıl tutsaklıktan sonra kan kanseri
rahatsızlığı nedeniyle tahliye edildi. Dışarıda yaşamını yitirdi. Aile ve
akraba çevresinde pek çok kişi devrimci mücadelede yer aldı ve tutsaklıklar
yaşadı. Devrimciliği ve faşist düzeni tanıyarak devrimci oldu. Kürt
milliyetinden, alevi inancına sahip bir ailede büyüdü.
1987 yılında İstanbul Teknik Üniversitesi-Mimarlık
Fakültesi’ne kaydını yaptırdı. Devrimci mücadele içerisinde aktif olarak yer
aldı.
1990 Ağustos’unda Devrimci Sol - Silahlı Devrimci
Birlikler savaşçısı olma iddiasıyla tutuklandı.
Tutsaklık sürecinde DHKP-C tutsaklarının temsilciliğini
yaptı. 1996 yılında Ölüm Orucu direnişinde 2. Ölüm Orucu Ekibinde yer aldı. 19
Aralık 2000 ‘Hayata Dönüş’ katliamında, Bayrampaşa Kapalı Hapishanesi’nde
direnen tutsaklar arasındaydı. 2002 yılında, Kandıra F
Tipi Hapishanesi’nden tahliye oldu.Devrimci mücadeleye
devam etti. 1 Nisan 2004 komplo
davasında tekrar tutsak edildi. 2006 yılında tahliye
oldu. 2010 yılından itibaren, Almanya hapishanelerinde DHKP-C davası tutsağı
olarak yattı.
2017 yılında Yunanistan’da 9 arkadaşıyla birlikte
tutuklandı ve 18 ay tutsaklığının sonucunda tahliye oldu. Devrimcilikte ısrar
ettiği için emperyalistler ve işbirlikçi AKP faşizmi Yunanistan’da da peşlerini
bırakmadı ve 19 Mart 2020 tarihinde işbirlikçi Yunan devletine yaptıkları baskılar
sonucunda 11 yoldaşıyla birlikte tekrar tutuklandı. Yunan devleti 11 devrimciye
hiçbir kanıt ve delile dayanmadan toplam 333 yıl hapis cezası verdi.
Şadi Naci Özpolat halen Yunanistan’ın Trikala
hapishanesinde tutsaktır.
ÖNSÖZ
Kızıldere’den, yani 30 Mart 1972’den bugüne 50 yılı aşkın
zaman geçti.
Bu 50 yıl içinde, tekrar tekrar Kızıldere üzerine
tartışılmadık hiçbir şey kalmamıştır, Kızıldere üzerine eksik bırakılmış bir
değerlendirme konusu da bırakılmamıştır. Ve bu 50 yıl içinde artık Kızıldere
üzerine yapılan tüm değerlendirmeler pratikte doğrulanmış ya da yanlışlığı kanıtlanmıştır.
Bugün artık Kızıldere demek 50 yıllık bir tarih demektir.
Çünkü, Mahirlerin Kızıldere direnişi bu 50 yıllık tarihi şekillendirmiştir.
Bugün artık Kızıldere demek, pratikte doğruluğu ortaya
çıkmış devrim stratejisidir. Sadece Türkiye Devriminin Yolunun çizilmesi de
değil, tüm dünyadaki yeni sömürge ülkelerde kendi özgün koşullarına göre
uygulanacak geçerli bir devrim stratejisidir.
Biz, Kızıldere’nin mirasını sahiplenip, THKP-C’nin
mirasını sahiplenip bugünlere taşıyan
Türkiye’nin Marksist-Leninist devrimcileri olarak bu 50
yıl boyunca Kızıldere direnişinin anlamı ve önemi üzerine deyim yerindeyse
yazmadık bir şey bırakmadık.
Kızıldere
Kızıldere direnişine, karşı-devrimci cepheden saldırılar
oldu. Sol cephede olan, reformist -
oportünistlerin saldırıları oldu. O güne kadar THKP-C
içinde yer alıp, o günden sonra devrim saflarına sırtını dönen yılgınların açık- gizli saldırıları oldu.
Kızıldere direnişini ve THKP-C çizgisini sahipleniyor
görünüp, THKP-C çizgisinin ve Kızıldere
direnişinin içini boşaltmaya yönelik saldırılar oldu.
Tüm bu saldırıları cevapsız bırakmadık, ideolojik
mücadele çerçevesinde sayısız yazı yazdık.
Bugün kaleme aldığımız kitabımız, tüm bu 50 yıllık
ideolojik mücadelemizin de bir sonucu olarak, aynı zamanda bir eksikliği de
gidermiş olacaktır. Kızıldere üzerine 20’ye yakın kitap yayınlanmış, fakat bu
kitapların ortak özelliği, artık Kızıldere direnişiyle ve THKP-C ile ideolojik
politik- örgütsel bir bağı kalmamış olanların ya da zaten böyle bir bağı hiç
olmamış olanların anlatımlarından oluşan kitaplar olmasıdır. Dolayısıyla da
Kızıldere anlatımları da bilinçli ya da içgüdüsel olarak çarpıklıklar ve
çarpıtmalar taşımaktadır.
Bu kitabımız Kızıldere ve THKP-C’nin, Mahirlerin
yoldaşları olan bizler tarafından yazılması yanıyla diğer kitaplardan
ayrılmaktadır. Bu kitap Kızıldere direnişini ideolojik politik-örgütsel olarak
da değerlendiren, Marksist-Leninist bir bakış açısıyla yazılmıştır.
Bu kitap, Kızıldere direnişinin ideolojik- politik-
örgütsel anlamını anlatmayı amaçlamıştır. Kızıldere’nin faşizmin “teslim olun”
çağrılarına cevabı “Biz buraya dönmeye değil, ölmeye geldik” olmuştu.
Kızıldere’den sonra, faşizmin “teslim olun” çağrıları
altında onlarca direniş yaratıldı.Sloganları
“Asıl siz halkın adaletine teslim olun”oldu, “Siz bizim
teslim olduğumuzu nerede gördünüz?” oldu, “Varsa cesaretiniz gelin” oldu.
Duvarlara kanlarıyla devrimin/umudun adını yazarak şehir
düştü Mahirlerin yoldaşları. Yürüdükleri yol Kızıldere’nin yoluydu. Kitabımızda
bunlara yer verdik, çünkü onları anlatmadan Kızıldere’yi anlatamazdık.
Kızıldere politik anlamını en çok, kendisinden sonra
Türkiye Devriminin Doğum Yeri yaratılan onlarca
Kızıldere’de, Kızıldere’nin açtığı yolda yürüyen devrimcilerde bulmuştur.
Mahir’i Türkiye devriminin önderi haline getiren dönemin
dünya ve Türkiye koşulları olmuştur. Nasıl ki Marx ’ı, Engels’i ve Marksizm’i
dönemin dünya koşulları, Avrupa koşulları ile dönemin sınıflar mücadelesi
ortaya çıkardıysa, nasıl ki Lenin’i, Stalin’i dönemin dünya ve Rusya
koşullarından bağımsız, Mao’yu dünya ve Çin’den, Ho Chi Minh’i, General Giap’ı
dünya ve Vietnam koşullarından, Fidel Castro ve Che Guavera’yı dünya, Latin
Amerika ve Küba’dan ayrı değerlendiremezsek, Mahir’i de dünya ve Türkiye koşullarından
ayrı değerlendiremeyiz.
Mahir’in Türkiye ve dünyayı doğru olarak tahlil etmesi ve
Türkiye Devriminin Yolunu çizmesi bir gelişim süreci izler. Bu süreç, bir
yandan pratiğin örgütlenmesi, diğer yandan Marksist- Leninist klasiklerin
incelenmesi, dünya devrim deneylerinin incelenmesi ve Türkiye’nin tahlili ile
geçen yoğun bir süreçtir.
Mahir’i bu süreçte önderleştiren yürüttüğü yoğun çalışma
ve Türkiye devrimine karşı yüklendiği sorumluluktur.
Mahir’i önderleştiren, başlangıçta TİP içinde toplanan
“Sosyalist”ler içinde, yaşı çok daha ileri olan ve sosyalist mücadele içinde
geçmişi olanların devrime önderlik edecek ideolojik politik bir çizgiye sahip
olmamaları, Türkiye devrimini reformizm- revizyonizm bataklığında boğmak
istemelidir.
Bu yılların mücadelesi içinde, silahlı mücadeleyi
benimseyen 3 örgüt ortaya çıkar. Bunlar THKPC, THKO, TKP-ML’dir. Bu 3 örgüt
Silahlı Devrim Cephesini oluşturur. THKP-C’yi bu örgütlerden (THKO,TKP- ML’den)
ayıran temel şey, THKP-C’nin dünya, Türkiye tahlilleri ve yeni sömürge
ülkelerin devrim stratejisi olarak Politikleşmiş Askeri Savaş Stratejisini
(PASS) geliştirmiş olmasıdır.
Devrimci teori olmadan devrimci pratik olmazdı. THKP-C’yi
ve Mahir Çayan’ı Türkiye Devriminin Önderi haline getiren nedenlerden biri
devrimci teoriye gereken önemi vermiş olmalarıdır.
Devrimci pratik olmadan, devrimci teori soyut, yaşamdan
kopuk ve anlamsız olurdu. Yani pratikten yoksun teori “devrimci teori” olmazdı.
Kızıldere
THKP-C ve Mahir Çayan’ı önderleştiren ikinci neden,
devrimci pratiğin örgütlenmesinde de önderlik etmiş olmalarıdır.
Türkiye Devriminin Yolu, PASS stratejisi, herhangi bir
ülkenin devrim stratejisinin kopyalanıp
Türkiye koşullarına taşınması değildir. Türkiye’de başka
ülkelerin devrim modellerini kopyalayıp Türkiye’ye uygulamaya çalışan
hareketler olmuştur. Bunlar Türkiye devrimci hareketini 2 kampa bölmüştür. SSCB
yanlıları (Sovyetler Birliğindeki ayaklanma çizgisini Türkiye’ye uygulamaya
çalışanlar) ve Çin yanlıları (Çin modeli Halk Savaşı çizgisini olduğu gibi
Türkiye’ye uygulamaya çalışanlar). Bu iki kamp sonraki yıllarda birbirleriyle
silahlı boyuta varan bir çatışma süreci de yaşamıştır.
THKP-C’yi bu kamplaşmadan ayıran temel özelliği,
Diyalektik Materyalizmin temel ilkelerinden birini, “Somut koşulların somut
tahlilini” yapma kuralını uygulamış olmasıdır. Doğrular, zaman ve mekân
kavramları yok sayılarak, mutlaklaştırılamazlar. Yani 1917’nin Rusya’sı için
doğru olan 1940’ların Çin’i için mutlak olarak geçerli sayılamaz. Çin Devrimini
başarıya ulaştıran Çin Halk Savaşı Stratejisi de emperyalizmin
yeni-sömürgecilik dönemi için mutlak ve birebir geçerli olamazdı. O halde
doğruyu tespit etmek için somut koşulların yani 1945’ler sonrası dünyanın ve
Türkiye’nin tahlil edilmesi gerekiyordu. THKP-C ve Mahir Çayan’ı önderleştiren
bunu yapmış olmalarıdır.
THKP-C ve Mahir Türkiye devriminin önderleri haline
gelirler çünkü; “… THKP-C büyük bir tarih bilinciyle Anadolu ihtilalcilerinin
yolunu izleyerek, bu tarihte olumlu ve ileri olan her türlü düşünce ve geleneği
kendinde somutlamıştır.
THKP-C bu yanıyla oportünizmin ve reformizmin yaptığı
gibi reddiyeci değil, tarih bilincine
sahiptir. Bu tarih bilinci ülke ve halk gerçeğinin doğru
kavranmasını sağlamış ve kavrayış ışığında devrimci mücadelenin nasıl
şekilleneceğini ortaya çıkarmıştır.
“…tarih bilinci olmayanlar ne emperyalizmin nasıl
şekillendiğini ne kapitalizmin nasıl oluştuğunu ne de dost ve düşmanı
doğrusaptayamazlar. THKP-C bu bilinçle ülke toprağına sağlam basmış ve ülke
devriminin, dünya devriminin de bir parçası olduğunu kavrayarak sadece dar
ulusal bir hareket olmamış, her koşulda
enternasyonalizmin tutarlı savunucusu olmuştur.
“…THKP-C Marksizm- Leninizm’i dogmatik kavramamış,
ülkenin somut koşullarını tahlil ederek, Sovyet, Çin, Vietnam ve Küba
devrimleriyle, devrimimizin benzer ve farklı yanlarını inceleyerek ülkemizde
halk savaşının nasıl bir yol izleyeceğini saptamıştır.
Ülkemizdeki oportünistler ve reformistler diğer ülke
devrimlerinden farklılıklarımızı anlayamadıklarından dogmatizmin esiri olurken
Mahirler büyük bir cüretle bu farklılıkları saptamışlardır. Diyebiliriz ki, bu
cüret THKP-C’nin varoluşu, gelişimi, büyük bir kitleselliğe
ulaşması ve defalarca önder kadrolarının imha edilmesine
rağmen gelişmesinin engellenememesinin en önemli nedenlerindendir. Somut
koşulları doğru saptamayanlar ne düşmanı ne halkı doğru tahlil eder, ne de buna
uygun taktikler üretebilirler…” (Dursun Karataş- Mahirleri Anlamak yazısından)