18 Mart Politik Tutsaklar Günü'nde Avrupa Dev-Gençli Eda
Deniz Haydaroğlu süresiz açlık grevine başladı. Açlık grevinin en önemli talebi
Özgül Emre, İhsan Cibelik, Serkan Küpeli ve Hasan Unutan'ın tutukluluk
hallerinin sona erdirilmesi. Tutuklu yargılanmanın gerekliliğini
meşrulaştıracak hiçbir hukuki zemin yoktur, Alman Devleti devrimcileri ve
dostlarını burjuva devletinin herhangi bir yargı işleviyle uğraşmak zorunda
kalmadan cezalandırmak istemektedir. Ancak diğer beş talep de son derece
önemli; yaşadığımız hukuk garabetini neredeyse her yönüyle kapsıyorlar;
Facebook gönderileri ve dijital kanıtlar suç delili olarak
kullanılmamalıdır ve kullanılamaz!
Dijital bir nesnenin hash değeri olmadan delil olarak
sayılması nasıl mümkün olabilir? Almanya'da dijital bir delilin gerçekliğini
düzenleyen bir yasa yok! Ancak bu soru bile bizim gözümüzde keyfi; dijital bir
nesnenin(?) delil olması nasıl mümkün olabilir? "Dijital " delil
doğası gereği, hash değeri ve diğer kimlik doğrulama yöntemleriyle doğrulansa
bile polis ve istihbarat servisleri tarafından değiştirilmeye ve kötüye
kullanılmaya açıktır. Nuriye Gülmen'in son davası bu adaletsizliğin bir
kanıtıdır.
Almanya Federal Savcısı Peter Frank, Türkiye Cumhurbaşkanı
ve binlerce insanın katili Recep Tayyip Erdoğan ile Neden Görüştüğünü
Açıklamalıdır!
Modern burjuva devleti kendisini güçler ayrılığı yanılsaması
üzerine inşa eder. Güçler ayrılığı, devletin yasama, yürütme ve yargı
işlevlerinin ayrı ve bağımsız organlar arasında bölünmesidir. Oysa bir ülkenin
yargı organının üyesi, başka bir ülkenin yasama organının üyesini ziyaret edip
ondan ödül alabiliyor! Öyle görünüyor ki kuvvetler ayrılığı sadece bir ülkenin
iç işleyişi için geçerlidir! Böyle ilginç(!) bir işlevselliği varsaysak bile,
ilerleyen taleplerde göreceğiz ki, söz konusu antifaşistler, sosyalistler ve
anarşistler olduğunda Alman Devleti kuvvetler ayrılığını hiçbir koşulda
umursamıyor.
Tecride karşı süresiz açlık grevi direnişinde olan İtalyan
Anarşist Militan Alfredo Cospito'nun taleplerini kabul edin!
AB ve G8 çetesinin bir üyesi olan İtalyan Devleti, tüm
dünyadaki en kötü tecrit rejimlerinden birini uyguluyor. 41bis rejimi olarak
bilinen bu uygulamada tutsaklar sessiz sedasız ölüme terk ediliyor, ama tabii
ki medeni bir şekilde; kansız ve tutsağı delirtmeye çalışarak. Alfredo'nun
direnişi daha şimdiden İtalyan toplumunda ve Avrupa genelinde bu konuya ışık
tutmuştur. Onun talepleri bizim taleplerimizdir, tecrit işkencenin en insanlık
dışı biçimlerinden biridir.
129. Madde, 129a, 129b kaldırılsın, tüm terörle mücadele
yasaları kaldırılsın!
Yasama erkinin bir üyesi olan Almanya İçişleri Bakanlığı,
kimin §129 ile yargılanması gerektiğine karar verme yetkisine sahip ve bunu
yargı erkine dikte edebiliyor. Bu, geçen yüzyılın açık faşizminden biraz daha
çetrefilli ve 'temiz' bir polis devletine ait bir manzaradır. Almanya'da
antifaşistler her yıl polis baskınlarıyla uyanmakta ve "Nazileri
dövmek" gibi suçlamalarla karşılaşmaktadır. Emperyalist devletlerin ve
yeni sömürgelerinin terörle mücadele yasaları, 2. Paylaşım Savaşı sonrasının
kaba anti-komünizminden başka bir şey değildir.
Tüm anti-faşist ve devrimci tutsaklar derhal serbest
bırakılsın!
Faşizme ve emperyalizme karşı mücadele etmek bir suç değil,
insani bir görevdir.
Bunlar sadece Eda Deniz Haydaroğlu'nun değil, komitemizin de
talepleridir. Açlık grevi, egemen sınıfın olmayan vicdanına seslenen bir
direniş biçimi değildir. Onlara kendi adaletsizliklerine karşı harekete
geçmeleri için yalvarmak değildir. Ortak bir ahlaki zemine sahip olduğu
varsayılan herkese bir çağrıdır. Eda Deniz Haydaroğlu'nun çağrısı aşağıdaki
gibi düşünen herkesedir:
Anti-faşizm: Faşizme karşı mücadele etmek bir tercih değil
zorunluluktur.
Anti-Kapitalizm: İnsanlığın özgürleşmesi için kapitalizmin
aşılması gereklidir.
Anti-Emperyalizm: Emperyalizm yok edilmeden barışçıl bir
dünya mümkün değildir.
Açlığımızı da direnişi de paylaşıyoruz!