1 mayıs açıklamalar adana alibeyköy almanya altınşehir amed amerika anadolu anadolu alevi hareketi anadolu federasyonu anadolu kültür merkezi ankara antakya antalya antep anti-emperyalist cephe armutlu armutlu haber ataşehir avcılar avrupa avusturya bağcılar bahçelievler bakırköy basın emekçileri meclisi bayrampaşa belçika belgesel beşiktaş beykoz boğaziçi bulgaristan bursa cephe milisleri çağlayan çanakkale çayan çayan mahallesi çekmece çerkezköy dağevleri denizli dersim dev-genç devrimci alevi hareketi devrimci işçi hareketi dhkc dhkc gerilla direnişler diyarbakır doğançay duyurular dünya düzce elazığ emekli meclisi esenyurt eskişehir festival filistin filmler FOSEM Fransa galatasaray gazi Gebze gençlik gerilla giresun gözaltı grup yorum gülsuyu gülsuyu gülensu gündoğdu hacı ahmet Hacıahmet hacıhüsrev halk bahçesi halk cephesi halk meclisi halkın hukuk bürosu halkın mühendis mimarları hasan ferit gedik hasköy hatay hindistan hollanda Isparta idil halk tiyatrosu idil kültür merkezi ikitelli ingiltere İngiltere istanbul isveç isviçre İsviçre işçi meclisi italya izmir kadıköy kampanyalar kamu emekçileri cephesi karadeniz kartal kazova kazova bülten kınık kıraç kocaeli kore kurslar kuruçeşme küba küçükçekmece kültür sanat kütahya lubnan malatya maltepe Maraş mardin Mektuplarımızla Tecriti Kıralım mersin muğla Muharrem Karataş munzur nurtepe okmeydanı ortaköy ömürtepe örnektepe piknik Polonya radyo röportajlar sakarya samsun sanat meclisi sarıgazi sesli okuma Sevgi Erdoğan Vefa Evi siirt silivri silvan sinop spor suriye sümerler şiir şiirler şişli taksim tavır dergisi TAYAD tekirdağ tiyatro Tokat trabzon tuzla türkiye UTMP videolar wan yalova yenibosna yeşilkent yunanistan yürüyüş dergisi Zürich

Halkın Mühendis Mimarları: Hatay’daki Yıkıma Dair Gözlem ve Ön Raporumuz

Anadolu toprakları üzerinde son 2 bin 250 yılda yaşanan 100 büyük depremin en az 15’i Antakya’da meydana geldi. Bugün yaşadığımız depremlerin öncesinde, kentin yapısını etkileyen son deprem 3 Nisan 1872’de Amik Ovası’nda meydana gelmişti. Bu depremin 7,2 büyüklüğünde olduğu tahmin ediliyor. Bu depremde Antakya, Kumlu, Samandağ, Altınözü’nde evlerin ve dükkanların çoğunun yıkıldığı 1800’den fazla insan hayatını kaybettiği biliniyor. Tüm bu tarihsel süreç içinde doğanın, yerleşme ya da daha geniş kapsamda kentleşme pratiği hususunda atılacak her yanlış adımın sonucunun afet olacağını defalarca kez göstermiş olmasına rağmen gelmiş geçmiş tüm iktidarlar tarafından, bedel ödeyen yoksul halk kesimleri olduğundan bu gerçeklik görmezden gelinmiş, kulak arkası edilmiştir. Görünen o ki bugün yaşadığımız, yaraları daha kanayan bu afetten bile ders çıkarmamıştır bu iktidar. Daha artçı depremlerin sönümlenmesini dahi beklemeden maddi ve siyasi rant devşirebilmek adına hiç beklemeden inşa sürecinin başlatılacağı ve üç aylık bir periyotta bitirilmesinin hedeflendiği hususunda açıklamalar yapmaya başlamıştır. Yine bilimsel gerçeklik, yine doğa gerçeği, yine fay hattı yine yapılaşma ilkeleri göz ardı edilerek yeni bir katliamın yapı taşları oluşturulmaya çalışılmaktadır.

Bilindiği gibi deprem yer kabuğu kırıklarının birbirleri ile etkileşiminin doğal sonucudur. Yani doğal bir doğa olayıdır. Ama diğer doğa olaylarında (su taşkınları, sel, heyelan vs.) olduğu gibi bunu da afete hatta katliama dönüştüren, iktidarların çıkarcı anlayışıdır. Şimdi neden doğu Anadolu ve kuzey Anadolu fay hattının ölü deniz fay çatlağıyla birleştiği noktada rant odaklı kentleşmeye müsaade edilmemesi gerektiğini, yapılaşmanın ve kentleşmenin nasıl ve de nerede olması gerektiğine dair bilimsel ve doğrulanmış verileri Hatay kent yerleşkesi özelinde birlikte irdeleyelim.

Hatay Kent yerleşkesi Amik ovası üzerinde yer alıyor ve kentin ortasından Asi nehri geçiyor. 1872 yılında yaşanan depremde Asi nehrinin yatağının değiştiği, Amik ovasının değişik bölgelerinden deprem nedeniyle su çıktığı biliniyor. Yani şu an yıkılan kent merkezi aslında milyonlarca yılda oluşmuş bir graben, yani çöküntü ovası, yani bu alan özetle bir tek tarım için kullanıldığında azami fayda sağlanacak. Zemin yapısı yamaç birikintilerinden, alüvyonlardan oluşuyor. Zeminin dikey kesitinin yapısı; büyük oranda kum, çakıl, kil ve siltten oluşuyor. Yer altı su seviyesi ve mevsimsel değişkenliği yüksek. Peki ne ifade ediyor bize bu bilimsel zeminsel gerçeklik. Özetle ve sade bir ifadeyle, yapılaşmaya hele hele çarpık, yüksek katlı ve denetimsiz yapılaşmaya uygun değilim diyor. Üstümde ağır kütleleri taşıyacak gücüm, takatim yok, işlersen o nasırlı namuslu ellerinle bire bin veririm diyor. Aşık Veysel’in ifadesiyle sadık yârin olurum diyor. Peki bugünün Hatay gerçekliğini yaratan zihniyetlerin, iktidarların değişmeyen yaklaşımı ve de de sonuçları ne ona bakalım biraz. Yukarıda da değindiğimiz gibi Şehrin büyük bir kısmı tüm Amik ovasının üzerine kurulu. Neden ova üzerine şehir kurulur peki? Gerek Yıllar içerisinde, tarımın bilinçli olarak bitirilmesi, gerekse de kent ölçeğinde bir yapılaşmanın dağlık yüksek alanlarda yapılmasındaki güçlük, yüksek maliyet ve sonrasında ortaya çıkan kentsel rant, bire bin verecek potansiyele sahip Amik ovasının bugünkü gerçekliğinin yaratıcısı oldu. Özellikle kentsel rant potansiyeli ülkemizdeki işbirlikçi burjuvazinin iştahını kabarttığı ölçüde gözünü karartmasına da yol açmış olup, netice itibariyle tekrar bir afetin yaratıcısı olmuştur. Kent yerleşkesinin oluşumu bu eksende gerçekleştiğinden hem zeminsel veriler hem de fen ve sanat kuralları, kanunlar, mevzuatlar bu uğurda feda edilmiş ve mevcut yapı stoğu bir katliam aracına dönmüştür. Tüm bu etkenler üst üste bindiğinde enkazın altında kalan yine yoksul halk tabakaları olmuştur.

Bu rant temeline oturan anlayış, yapılaşma sürecinin her aşamasında bilinçli bir tercih olarak yanlış kararlar vermeye devam etmiştir. Gerek kentsel planlama ilkelerine, imar mevzuatlarına ve gerekse de yapılaşma tekniklerine uyulmamış, kontrolsüz ve denetimsiz bir alan yaratılarak mevcuttaki -ki büyük çoğunluğu artık enkaz- kentsel yapı stoğu oluşturulmuştur. Can ve mal güvenliğinin göz ardı edildiği bu anlayış ve yapılaşma yüzünden şu an açıklanan resmi verilere göre bile on binlerce insanımız canından, sevdiklerinden, sağlığından, geleceğinden ve malından olmuş, şehir neredeyse bir bütün olarak yok olmuştur.

Yukarıda bahsettiğimiz anlayış ve nedenler temel olmak üzere, yaşadığımız afetin büyüklüğüne tesir eden kentleşme ve yapılaşma ilkeleri nezdinde yapılan yanlış, hatalı ve eksik imalatlara teknik gözlemlerimizi halkımızla paylaşmak temel ahlaki sorumluluğumuz olup şöyle listelenebilir;

-Kentin tarımsal alanda inşa edilmiş olması, dolayısıyla yapılaşmaya uygun olmayan zeminin deprem anında sıvılaşması (zemin verilerinin göz ardı edilmiş olması)

-İmar mevzuatına ve kanunlara, ilgili mevzuata uyulmaması

- Plansız projesiz yapılaşma, bina taşıyıcı unsurlarının (strüktürünün) yanlış seçimi ve yerleşimi

- Yanlış temel seçimi

- Zemin iyileştirmesinin yapılmamış olması

- Yüksek katlı yapılaşmanın tercih edilmesi

-Taşıyıcı unsurlarda kullanılan malzemelerin kalitesizliği; yerinde yaptığımız tespitlerde son birkaç yılda yapılan binaların bile beton kalitesinin çok düşük olduğu, yapıda kullanılan donatılarda yer yer aşırı korozyon oluştuğuydu.

-Kontrolsüz ve denetimsiz yapılaşma ve buna bağlı kötü işçilik; kontrolsüz ve denetimsizlikten kasıt hem kamunun hem de kamu adına yapıların denetimini sağlaması gereken yapı denetim firmalarının ilgisizliği, beceriksizliği göz yumması. Bu anlayış beraberinde kötü işçiliği getirmiştir. Yerinde gözlemlenen işçilik hataları ve anlayışı şöyle sıralanabilir:

-Donatı süreksizliği; taşıyıcı donatı elemanlarının statik hesaplamalara uygun olmayan biçimlerde kullanılmış olması, eksik bırakılması veya sonradan donatı elemanı eklenmesi veya çıkarılması,

-Donatı filiz boyunun çok kısa bırakılması dolaysıyla donatıların birlikte çalışmaması

-Donatıda aşırı korozyon

-Özellikle Kolon kiriş birleşimlerinde bulunması gereken etriye sıklaştırma işleminin yapılmamış olması veya hiç etriye konulmamış olması, deprem çirozlarının kullanılmaması

-Yatay donatıların ve döşeme ile kirişte olması gereken pilyelerin ya eksik kullanılması ya da hiç konmamış olması

-Birleşim noktalarında donatı başlarındaki gönyenin yapılmamış olması,

-Yapıların dış cephelerindeki konsol boylarının uygunsuz olması,

-Dış ve iç duvarların birleşme detaylarının tekniğe uygun yapılmamış olması,

-Duvarların taşıyıcı unsurlarla birleştiği noktalarda duvarla taşıyıcı unsurun birlikte hareket etmesini sağlayacak kamalama, L profille duvarı taşıyıcıya bağlama, lentolama gibi işlemlerin yapılmamış olması,

-Birçok yapıda çatının bina taşıyıcılarına bağlanmamış olması; (birçok binada sarsıntı esnasında çatılar yapıdan bağımsız uçmuş ya da yıkılmıştı.)

-Beton döküm işleminde hem kolonlarda hem de kirişlerde soğuk derz oluşumu, (bir kısım yapıda kirişlerde soğuk derz bırakıldığı gözlemlenmiştir.

-Beton karışımındaki agreganın (kum, çakıl, kırık taş vb.) gereken granülometride (karışım oranı) olmaması, agreganın ve kumun kirli olmasından kaynaklı betonda ufalanmalar parçalanmalar görüldü. Zaten enkazların büyük çoğunluğunun ilk yıkım esnasında kum gibi dağılması büyük oranda bundan kaynaklanmakta.

-Özellikle ticari kısımlarının, dükkân katlarının bulunduğu kısımlarda rijit unsurların(duvarların) yerine geniş açıklıkların camekan tarzı unsurlarla geçilmesi, böylelikle yumuşak kat oluşturulması,

- Taşıyıcı duvarların ya da diğer unsurların kontrolsüz kesilmesi; perde duvarlara pencere, kapı vb. açıklıklar açılması

Son Söz; yukarıda dilimiz döndüğünce ifade etmeye çalıştığımız gerçekler, bir tek bizim keşfettiğimiz gerçekler değil. Binlerce yıldır bilinen ve son süreçte alanında uzman sismolog, deprem uzmanı bilim insanlarınca da sık sık dile getirilen, uyarılan hatta yer yer çığlığa dönüşen gerçeklerdir. Yani yaşanacak doğa olayının neticeleri önceden tüm ilgili kesimler tarafından biliniyordu. Başta iktidar ve uzantıları olmak üzere, tüm sermaye grupları, ilgili tüm devlet organları, merkezi idare, yerel yönetimler, sivil toplum kuruluşları, arama kurtarma organları vs. hepsi biliyordu doğru kentleşmenin gereklerini, ovalarda, fay hatlarında, su toplama alanlarında yapılaşmaya müsaade edilmemesi gerektiğini, doğru zeminin doğru yerin tüm unsurlarıyla tespitinden sonra imarla ilgili kanunlara, yönetmeliklere, mevzuata, fen ve sanat kurallarına uygun doğru teknik, malzeme ve işçilikle, kamusal denetimle, halkın barınma ihtiyacının ön planda bulundurularak yapılması gerektiğini. Böyle yapılmamış her kentin halka mezar olduğunu da. Onların bunu bildiği gibi biz de bu katliamın sorumlularını biliyoruz. Sorumlular bu süreci yaratanlardır, bu sürece yardımcı olanlardır, göz yumanlardır, rant umanlardır. Sorumlu bilip susanlardır. Kendi sorumlu oldukları enkazı imar barışı adı altında halka barınma sorununun çözümü diyerek siyasi rant devşirenlerdir. Sorumlu onlar, altında kalan bizleriz.

Öncesinde de defalarca söylediğimiz gibi; deprem öldürmez, sistem öldürür. Tüm halkımızın ortak acısını paylaşıyoruz. Acılarımızı öfkeye, öfkemizi bilince dönüştüreceğiz. Ve mutlaka soracağız ölülerimizin hesabını.

HALKIN MÜHENDİS MİMARLARI











[blogger]

Author Name

Halkın Sesi TV

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *

Blogger tarafından desteklenmektedir.