AKP iktidarı deprem boyunca ne yaptı?
Sosyal medyayı kısıtladı.
10 ilde üç ay süreyle OHAL ilan etti.
Hatay'a 48 saat giriş yasağı getirdi.
Günlerce deprem bölgesine gitmedi.
Cenazeler günlerce sokaklarda, morglarda bekletildi,
Malatya ve Hatay hapishanelerinde katliam yaptı. Oradaki
tutsaklar ailelerinden haber almak istediler, bunun için yaptıkları eylemlere
karşılık orada devlet tutsakların kanını döktü. Sokaklarda yağmacı diyerek
halka işkence yaptı, dayanışmayı engellemek istedi. Devlet tüm bunları suçunu
örtmek için yaptı. Deprem bölgesine terörüyle, işkencesiyle gitti. Devlet
bunları yaparken zenginler, burjuvalar, depremin 9 gününde bir parti
düzenlediler. Onlar eğlenirken halkımız acı çekti. Her gün ölümlerin arttığı,
her gün enkazdan insanların yardım çığlıklarının yükseldiği yerde devletin ve
zenginlerin yaptığı şey buydu.
Peki bizler ne yaptık? Bizler Halkın Gücü TV olarak ve
Direnişler Meclisi olarak depremin ilk gününde Hatay'a gitmek üzere yola
çıktık. Yine ikinci ekibimiz TAYAD'lı Aileler, Halkın Sağlıkçıları ve yine
Direnişler Meclisi olarak Hatay'a yola çıktık. Çünkü devrimciler halkla etle
tırnak gibidir. Onlar acı çekerken, onlar orada ölümle cebelleşirken bizler
burada duramazdık. Bizim aslında gösterdiğimiz tepki çok doğal bir tepki.
Bizler olmamız gereken yerde mücadele hattında yapmamız gerekeni yaptık.
Kurduğumuz Halkın Gücü Komiteleriyle deprem bölgelerindeyiz. Bugün Malatya'da,
Adıyaman'da arkadaşlarımız var. Ve depremin ilk günlerinden itibaren orada olan
arkadaşlarımız bugün burada yaşadıklarını, gördüklerini anlatacaklar. Şimdi
sözü halkın sağlıkçısına bırakıyoruz.
Halkın Sağlıkçısı Seda Kaya; Merhaba, bugün depremin 15
günündeyiz depremin ilk gününden itibaren Halkın Sağlıkçıları olarak
"deprem bölgesine gitmeliyiz" dedik ve bizimle birlikte gelebilecek
sağlıkçılara, tanıdığımız herkese çağrı yaptık. Ve direkt yola çıkmak üzere
hazırlıklarımıza başladık. İnsanların işine yarayabilecek
veya sağlık açısından onları iyileştirebileceğimiz her malzemeyi çevremizdeki
herkesten toplamaya başladık, ilaç topladık, serum istedik. Sağlık kabinlerine
haber verdik. Orada halkımızla birlikte, halkımız ne çekiyorsa, hangi
koşullarda yaşıyorsa biz de onlarla birlikte yaşayacağız ve onların yaralarını
sarmaya gideceğiz diye çıktık yola. Yanımızda TAYAD'lı Aileler ve Direnişler
Meclisi de vardı ve yolumuz bir buçuk gün kadar sürdü. Çünkü yollar kapalıydı.
Adana'dan Hatay'a toplam 11 saatte gittik. Hatay otogara indiğimizde otogar
tamamen yıkılmıştı. İnsanlar yakınlarına ulaşabilmek için araba bekliyorlardı.
Yakınları nasıl? Kim ölmüş, kim kalmış, kim yaralanmış? Hiç kimsenin
birbirinden haberleri yoktu ve hiçbir sefer de yoktu. Hatay otogara sadece
şehir dışından otobüsler geliyordu ve geri dönüyordu. Yani Hatay'ın içerisinde
merkeze, ilçelerine gidebilecek hiçbir olanak yoktu. İnsanların özel araçları
varsa veya yoldan geçebilen bir araç onları alırsa yakınlarına ulaşabilme umuduyla
yollarda bekliyorlardı. Depremzedelerin çoğu otogarda ateşin başında çaresizce bekliyordu.
Biz de bir şekilde olanak bulup ilk olarak Çekmece Mahallesi'ne gittik. Orada
da insanlar evlerinde kalmıyorlardı. Mesela 20 bina varsa bunun 7-8 tanesinin
yıkılmış durumda yıkılmayanlar ise ağır hasar almıştı. Biz depremin üçüncü günü
gittiğimiz halde orada ne bir çadır ne bir sıcak yemek, ekmek, kıyafet, tıbbi
malzeme, revir, hiçbir şey yoktu. Enkazların önünde insanlar bekliyor ve diyordu
ki "çocuğum enkazın altında ses geliyor ama AFAD yok". İnsanlar bizim
sağlık çantamızı kolumuzda görünce çoğu yanımıza geldi ve dedi ki "siz
sağlıkçı mısınız? Çocuğumun kolu kırıldı, eşimin kaçarken ayağına cam battı,
kolum kesildi vb." diyerek insanlar peşimizden koştular bize yardım edin
diye. İnsanın boğazına düğümlenecek bir durum vardı açıkçası. Çekmece Mahallesi'ndeki
insanların durumunu gördükten sonra biz ulaşılamayan mahallelere gezmeye karar verdik
ve nerede ihtiyaç var ve biz nasıl yardımcı olabiliriz bunu düşünmeye ve bunun üzerine
yoğunlaşmaya başladık. Yine aynı mahallede şunu gördük insanlar enkaz altından
çocuklarını, yakınlarını almaya çalışıyorlar ve bu insan gücüyle yapılabilecek
bir şey değil ekipman gerekiyor, iş makinesi gerekiyor. Yani sadece sağlıkla
ilgili sorun çözmek yetmiyor çünkü devlet yok. Arama kurtarmada ne kadar
yardımcı olabiliriz? Mesela bunu da düşünmeye başladık. Sağlık taraması
yaparken bir anne bağırarak yanımıza geldi çocuğunun ve eşinin enkaz altında kaldığını
söyledi, biz de bunun üzerine AFAD'ı, AKUT'u yoldan çevirdik "bakın
buradan imdat diye ses geliyor, gelin bakın". dedik ama gelmediler, ve
orada bir baba, bir oğul soğuktan can verdi. Biz o saatten sonra burada sadece
sağlık sorunu var diyemedik genel anlamda halkın her kesimiyle, her sorunuyla
ilgilenmek gerektiğini ve bundan dolayı arama kurtarma bilen, profesyonel
olarak yapabilen her insanı çağırdık. Biz bu memleketin insanlarıyız, biz
devrimciyiz. Sadece bir hemşire sadece bir doktor değiliz. Veya sadece
memleketimiz oralı olduğu için gitmedik arkadaşımızın da dediği gibi biz halkla
etle tırnak gibiyiz. Yani hani onun acısını da öfkesini de yaşarız. Onlarla
birlikte öfkelendik, onlarla birlikte ağladık. Onlarla birlikte yakınlarımızın
sesini enkazdan duyduk bunların hiçbirinde devlet yoktu. Olmadı da olmayacak
da. Biz bu gerçeği bildiğimiz için gittik. Sonrasında bir revir kurma
insanların tedavisini yapma düşüncemiz oldu. Sümerler Mahallesi'nde revir kurduk
yine çağrı yaptık. Sağlıkçılar gelsin diye çünkü bir kişi, iki kişi buna
yetmiyor. Gidilecek bir sürü köy var sağlık açısından ilaçlarını bulmayan bir
sürü insan var. Revir kurduktan sonra köylere gitmeye başladık. Hem gıda
ihtiyaçlarını hem sağlık ihtiyaçlarını karşılamak, yardımcı olmak için.
Halkımız da bize ulaştı. Yani başları derde girdiğinde devleti aramadılar. Çünkü
halk kim onun yanındaysa ona koşar. Halk halka koştu. Hiçbir şeyi yok
yaralanmamış.
Ama yanımıza uğruyor. Çünkü biliyor ki biz onun yanındayız. Biz
reviri sadece Sümerler Mahallesi'nde kurmak istemiyoruz bunları çoğaltmak
istiyoruz. Çünkü devletin politikası daha farklı. Devletin yapmaya çalıştığı
şey Hatay'dan kovmak. Vatanınızı terk edin diyor, Burada size artık yer yok.
Yani bak burada yaşam alanı yok. Yani bütün olanaksızlıklara rağmen, Bakın
15.gün daha içme suyu yani tuvalette elimi temizleyeceğim bir su daha dahi
gelmedi. Bu koşullarda dahi halk vatanını terk etmiyor. Biz de terk etmeyeceğiz
biz burada bütün Antakya halkının her zaman yanında olduğumuzu söylüyoruz. Şunu
tekrar söylüyoruz gelin halkın sağlıkçıların yanında olun. Gerekirse istifa
edin, halkın yanında olun ve bu mesleği daha onurlu daha iyi bir şekilde
yürütün. Direnişler Meclisi Emekçisi Deniz Özçelik; Herkese merhabalar. Ben bir
Antakyalı olarak konuşacağım. Aynı zamanda Direnişler Meclisi'nin bir emekçisi
olarak konuşacağım. Birinci dereceden kaybettiğim yok ama arkadaşlarım,
dostlarım, komşuların, Samandağ halkını, Antakya halkını birinci dereceden
yakınım olarak görüyorum ve maalesef hala enkaz altında olan komşularım,
yakınlarım var. Çok öfkeliyiz, çok duyguluyuz ama bu öfkemizle yeniden
kuracağız hayatı diyoruz. Bu öfkemizle, hesap soracağız diyoruz Neden? İlk öncelikle
Antakya'nın normal yaşamını, mozaiğini anlatmak istiyorum. Orada yaşayan, orada
büyüyen, o sokaklarda yürüyen bir biri olarak anlatmak istiyorum. Hatay Antakya
özelinde bir mozaik bütün halkların, bütün mezheplerin yaşadığı bir yer.
Kilisenin ve caminin duvarı aynı duvarı paylaşan bir ibadet, ibadethanelerin
olduğu bir yer. Camide suyun olmadığı zaman tarih yazmıştır bunu. Camide suyun
olmadığı anda kilisenin suyundan abdest alıp camide namaz kılan Müslümanları
biliyoruz. Aynı Habibi Neccar Caminin altında Alevi halkının değeri olan Habibi
Neccar türbesinin olduğunu da biliyoruz. Üç din, üç mezhep, üç semavi din yan
yana yaşıyor. Bu bir kimlik. Bu kimliği hiç kimseye yok ettirmeyeceğiz. Yeniden
kuracağız, Antakya'yı, yeniden kuracağız Samandağ’ı ve diğer şehirlerimizi. Şu
an Antakya'nın bu mozaiğinden, sokaklarından gülüşler, sohbetler, kahve
sohbetleri, çay saatleri, dolaşmıyor maalesef ölüm kokusu geliyor. Ve biz bunu
hissettik. Arkadaşlar da bunu anlattı. Ve devlet orada yoktu biz. Hala var
olduğunu düşünmüyoruz. Hala var olduğunu düşünmüyoruz. Sadece yönetememe
kriziyle oraya yığdığı güvenlik güçleri var. Ve o güvenlik güçlerinin
saldırıları var. Birebir biz bunu yaşadık. Birebir bunu biz gördük ve hala
yaşamaya devam ediyoruz askere diyoruz ki bu silah neden ne var? Yani şarjörü
takılı bunun. Evet namluyu da sürdüm diyor kurşunu. Neden? Antakya'da böyle bir
şey olamaz. Sokaklar güvenli değil diyor ama saldıran da sizsiniz diyoruz.
Gözünüzün önünde Halil'in nasıl saldırıya uğradığını, Tahsin abinin nasıl
saldırıya uğradığını, ertesi gün nasıl biz tesadüfle bir kazayla öldüğünü
bilemiyoruz. Hiçbir kanıt yok, hiçbir şey yok, bilemiyoruz. Bunu iddia edemeyiz
şu an ama hepsinin bir tesadüf olduğunu düşünmüyoruz.
Ertesi gün halkın sağlıkçılarının sayfasından yayılan bir
işkence görüntüsü var. Onlarcası var. Ve bunların hırsız olduğu söyleniyor.
Bunların yağmacı olduğu söyleniyor. Bir yağmacılık var. Evet biliyoruz. Bir
yağma var. Oradaki halk yalnız bırakılarak yağma edildi. Oradaki halk enkaz
altında çürütülerek emekleri yok edildi çürütüldü. Yakınlarınızın ceset
kokusunu alıyorum. Öfkeliyiz bu öfkemizi de boğacağız onları diye düşünüyoruz.
Bizi bu hale getiren, önlem almayan deprem bölgelerinde afet riski olup afet
riskini kaldırıp altına imza atanlardan hesap soracağız diyoruz. Yağmacılıkta
kaldık. Saldırılarda kaldık. Yaratılmak istenen, Antakya'da yaratılmak istenen
linç kültüründe yerleştirilmek istenen linç kültüründe kaldık. Evet bir yağma
var Antakya'da. Havraların, İsrailliler, Siyonist, İsrailliler ’in kurtarma adı
altında havraların nasıl yazıtları çaldığını hepimiz gördük. Bunu birebir Haret
Ahronot yazdı. Biz oradan okuduk gördük bunu. Havralardan yazıtlar çalındı.
Evet, Musevi halkın buradaki Antakya'da yaşayan Musevi halkın yazıtları, değerleri,
kimliği Siyonist İsrail tarafından çalındı, götürüldü. Bu sözde kurtarma adı
altında gelen bu kurtarıcılar yağma etti. Neredeydi kolluk kuvvetleri? Kurşunu
namluya süren o kolluk kuvvetleri neredeydi? Tahsin abiyi alıp işkence yaparken
orada olması mı gerekiyordu? Havraların başında, camilerin başında neden nöbet
tutmadınız? Neden çalınmasına yağma edilmesine izin verdiniz? Demek ki sorun
güvenlik almanız değil. Kesinlikle değil Antakya'da. Bu meselenin dışındasınız.
Uluslararası dayanışma için gelen Yunanlı dostlarımız var. Üç gün boyunca
enkazlarda çalıştılar, emek verdiler, tırnaklarıyla kazdılar. Ölü çıkardılar,
canlılara yetişmeye çalıştılar. Ama TEM şube polisleri kaldığı yerleri yirmi
dört saat gözetleyip gözaltı kararı alınıyor. Ya havraları çalanları neden
gözetleyip gözaltına almadınız? Şu an yazıtlarımız İsrail'de, bizim canlarımızı
kurtarmaya çalışan Yunanlı dostlarımızı gözaltına alıp sınır dışı ediyorlar.
Bunu asla unutmayacağız. Bunu asla unutmayacağız. Antakya halkı bu dayanışmayı
yaşadı. Yunan halkının gönderdiği, dayanışma için gelen üç dostumuzu gördü.
Tanıdı ve bu deportun, bu göndermenin acısını tüm ilikleriyle hissetti. Biz de
hissediyoruz ve bunun hesabının olması gerektiğini düşünüyoruz. Tehditler
savruluyor şu an yaşam alanlarına, bütün siyasetlerin, bütün solun yaşam
alanlarını tehditler savurdular. Biz sizi kaldıracağız buradan, merkezi yerlere
toplayacağız diyorlar. Neden? Neden bugüne kadar yaşam alanları kurmadınız?
Antakya, Samandağ, Altınözü ve diğer illerimizde? Hassa'ya İskenderun'a,
Malatya'ya, Maraş'a neden yardım göndermediniz? Neden toplamadınız?
Toplayamazsınız. Yönetememe krizi yaşıyorsunuz. Yönetemediğiniz için kurşunları
namlulara sürdünüz, bunlara üstümüze geliyorsunuz. Asıl yağmacı sizsiniz. Asıl
yağmacı halkımızı enkaz altında gömenler rant peşinde koşanlar. Çok meşhurdur
Rönesans sitesinin nasıl yıkıldığını, nasıl canların iki yüz elli ailenin oraya
nasıl gömüldüğünü hepimiz biliyoruz. Ve hala gömük olduğunu ve enkaz
çalışmalarının kaldırma çalışmalarının kurtarma çalışmalarının durduğunu
hepimiz biliyoruz.
Yazıklar olsun. Ama bunun bir hesabı olacak her sözünüzde.
Bunu yenileyeceğiz. Bunun bir hesabı olacak. Hakim olan kendine hakim diyen bir
kadın, birisi diyor ki yakında bunları paket edeceğiz Adalet anlayışına bakın.
Bu kadın bir hakim ve paket edeceğiz bunları diyor. Evet. Paket edeceğiz diyor.
Bir hakim yardıma gelen, yaşam alanları kuran, Antakya halkının derdine deva
olmaya çalışan devrimcilere tehditler savurup yakında paket edeceğiz diyor.
Paket etseniz de biz oradayız. Biz oranın halkıyız. İşte o yüzden siz yardım
göndermediniz. Devrimcilerin, solcuların orada o halkla birlikte iç içe olduğuna,
olmasına tahammül edemediğiniz için bir operasyon hayali yaşıyorsunuz. Biz
orada olacağız ve bu halkla birlikte saracağız yaralarımızı. Bu halkla birlikte
kalan halkımızın hesabını soracağız. Soruşturma mı açacaksınız? Buradayız. Antakyalıyım
ve bütün evlerim yıkıldı. Abilerimin yıllarca emekle ördüğü abilerini,
yeğenlerinin ömürlerini yurt dışında tüketip yaptığı evi yok artık. Ve buna ne
vereceksiniz siz ödediği bugüne kadar ödediği vergileri sigortasının
karşılığında ne vereceksiniz? Şimdiden ortaya çıkmaya başladı, ona da değinin.
Krediyle on yıllara varan krediyle aldığı evini DASK'ını, sigortasını ödediği
halde ve hala ödemesi zorunda olduğu üç yıl boyunca bir krediyi ödemesi
gerektiği söyleniyor. Af çıkarılmıyor o affedilmiyor, ödenecek diyor, sizin
borcunuz diyor banka. Üstüne de evine biçilen değer üç yüz elli bin lira. Size
üç yüz elli bin lira vereceğiz. Sizin evinizin değeri bu. Bir buçuk milyon lira
aldığı evi üç yüz elli bin liraya enkaz olarak kaldıracaklar. Neden DASK ödüyoruz?
Neden sigorta ödüyoruz? Bugüne kadar ödediğimiz vergiler neden bize hizmet
olarak neden bize barınma hakkı olarak geri dönmüyor? İşte bunun hesabını
soracağız. Bunun mücadelesini vereceğiz. Gelin tutuklayın gelin operasyon yapın.
Gelin bizi orada namluya sürdüğünüz kurşunla öldürün bizi.
Biz öldürdünüz. Daha ne kadar kaybedildi? Bugüne kadar
ördüğümüz, emekle ördüğümüz
binalarımız, evlerimiz yıkıldı gitti. Aileler yok oldu.
Başını toprağa gömen babalar var. Malatya'da başında külle örten babalar var.
Artık bu ocak söndü diyor halkımız. Bunun hesabı olmalı. Hesabı olacak. Gelin
tutuklayın. Gelin operasyon yapın. Terör estirin. Şu an terör estiriyorsunuz
Hatay'da. Şu an terör estiriyorsunuz Malatya'da. Şu an terör estiriyorsunuz.
Diğer deprem bölgelerinde. Bu vatan bizim. Antakya benim vatanım ve hiçbiri bir
yere gitmeyeceğiz. Yeniden inşa edeceğiz ve bunun bir hesabı olmalı. Herkese
teşekkür ediyorum.
Direnişler Meclisi Emekçisi Merve Demirel yeniden söz aldı; evet
arkadaşlarımız Hatay'da deprem bölgesinde neler yaşadıklarını anlattılar. Onlar
orada Hatay'da enkazdaki insanlara, enkazdan çıkan insanlara yardımcı olmaya
çalışırken yaralarını sarmaya çalışırken dayanışma içinde olurken, bizler de
burada İstanbul'da basın açıklamaları yaptık. Öncelikle TAYAD’lı Aileler
Çağlayan Adliyesi önünde depremde esas öldürenin devlet olduğunu söylediği bir
basın açıklaması yaptı. Ve o basın açıklamasına polis saldırdı, gözaltına
alındılar.
Perşembe günü bizler Direnişler Meclisi olarak her perşembe
Çağlayan Adliyesi önünde yaptığımız basın açıklamasını depremde devletin orada
işkence yapması üzerine yaptık. Ve basın açıklamamıza saldırıldı. Beş kişi
gözaltına alındık. Gözaltı gerekçesi için de şunu söylediler. Basın
açıklamanızda suç unsuru var. Bizler diyoruz ki bizim basın açıklamamızda bir
gerçek vardı. O da neydi? Arkadaşlarımızın da anlattığı gibi aslında orada
devlet bir katliam yaptı. Biz bunu söyledik. Yani yoksul halk, orada kendi
kendine ölmedi. Bir kader, bir afet, bir kaza yaşanmadı. Bunların hepsi bilinçli
yapılan şeyler. Ve oradaki ölümlerin bir katil olduğunu söyledik. Bunu
söylediğimiz için gözaltına alındık. Bu bir gerçek. Bunda bir suç unsuru yok.
Bizler gerçekleri söylemeye devam edeceğiz. Orada OHAL ilan ettiler. Neden?
Çünkü gerçekleri kimseye anlatmayalım. Kimse gerçekleri görmesin diye. Bizler
bir kere daha söylüyoruz. Ne OHAL'inizi tanıyoruz. Ne de bizlere yaptığınız
gözaltı saldırı, tutuklama terörünü tanıyoruz. Bizler gerçekleri anlatmaya,
bizler halkımıza siyasi gerçekleri anlatmaya devam edeceğiz. Halkımızın yanında
olmaya devam edeceğiz. Bizler bunu söylüyoruz.
Aynı zamanda deprem uzmanı Profesör Doktor Naci Görür
yıllardan beri hem bugün depremin yaşandığı bölge için hem de İstanbul için
olası bir depremle nelerin yaşanabileceğini söyledi, defalarca kez söyledi. Ama
devlete hiçbir önlem aldıramadı. Ve bir deprem yaşandı. Şimdi de İstanbul'da
olası bir deprem yaşanırsa buna hazırlıklı olduğumu söylüyorlar. Bizler
biliyoruz yani İstanbul'da da deprem yaşansa devlet asla refleks göstermez,
gösteremezlerdi. Hiçbir hazırlıkları da yok. Bunu nereden biliyoruz? Deprem
olduğunda depremle ilgili bu ülkenin iktidarı, bakanların şu cümleleri kurdu.
Abartıldığı gibi değil. Sosyal medyada çok abartılıyor. AFAD orada biz oradayız
dedi. Daha sonra bu ülkenin İçişleri Bakanı Süleyman Soylu AFAD'ın yetersiz
olduğunu söyledi. Kendi kendilerini yalanladılar. Çünkü gerçeklerin üstünü
örtemezler. Yine Süleyman Soylu şöyle bir açıklama yaptı. Bizler İstanbul
depremi için hazırlıklıydık. Bu cümleyi kurdu. Ve bugün deprem bölgelerine
gönderebildikleri çadırların üzerinde İstanbul yazıyor. Şimdi İstanbul'da olası
bir
deprem olsa halka hangi çadırı verecekler? Bunu soruyoruz.
Ama cevap veremezler, biliyoruz. Çünkü devletin böyle bir hazırlığı yok. Çünkü
devletin böyle bir derdi yok. Devletin tek derdi şu an orada rant için inşa
ettiği binalar yıkıldı, kendine yeni rant alanları arıyor. Devlet bunu yapıyor
şu an. Orada ne gıda sorunu ne barınma sorununu ne hijyen sorununu bunların
hiçbirini çözemez. Çünkü böyle dertleri yok dediğimiz gibi. Devlet bunları
yapıyor. Peki biz ne yapacağız? Arkadaşlarımızın da söylediği gibi halk kendi
yaralarını sarabilecek güçte biz bunu biliyoruz. Halk o şehri yeniden
yaratacak. O kültürü yeniden yaratacak. Zaten Anadolu'nun tarihi bunun en somut
göstergesi Anadolu'da yaşanan katliamlardan sonra tekrar tekrar biz o hayatı
yeşerttik. Anadolu'yu yeniden kendimiz için, bu halk için yaşanır hale
getirdik. Bunu yeniden başaracağız. Bu inançla doluyuz, halkta dolu bunu
biliyoruz.
Hatay'dan gelen arkadaşlarımız da anlattılar zaten. Hatay'ın
bütün sokaklarında Hatay'ın yeniden inşa edileceği yazılamaları var. Hatay'ın
bütün sokaklarında gitmek zorunda olanlar geri döneceğini yazarak gidiyor.
Bizler bunu en somut Hatay'da görüyoruz. Diğer iller için de bu böyle. Bunu biliyoruz.
Çünkü bizler vatanımızı, halkımızı seviyoruz. Ve bu inançla bizler halkın gücü
komiteleri kurduk. Ve bu komitelerin kurulması çağrısını yapıyoruz. Bunu
olduğumuz her yerde, deprem bölgelerinde de kurmalıyız. Çünkü dayanışma,
halkların silahıdır diyoruz. Devlet istediği kadar yaksın, yıksın, terör
estirsin. Ama bizler bir çözümünü buluyoruz. Ve bunun en güçlü çözümü de halkın
gücü komitelerini kurmak. Bu komitelerle orada halkın yaralarını sarabiliriz.
Orada şehirleri yeniden inşa edebiliriz. Bunu söylüyoruz. Ve yaşanan tüm bu acı
için bütün yoksul halkımız için şunu söylüyoruz; Biz de acımız kadar adaletli
olacağız diyoruz. Ve bizler bu yaşananların hesabını soracağımızı bir kere daha
buradan söylemiş olalım. Mücadele etmeye devam edeceğiz. Deprem alanında olan
insanlarımıza daha fazla olanak yaratabilmek, oradaki sorunları çözebilmek için
bu komiteleri yaygınlaştırmaya, bütün halkımızı da halkın gücü komitelerinde
birleşmeye deprem bölgesinde, dayanışma içinde olmaya çağırıyoruz. Basın
toplantımız sona ermiştir. Teşekkür ederiz.