1 mayıs açıklamalar adana alibeyköy almanya altınşehir amed amerika anadolu anadolu alevi hareketi anadolu federasyonu anadolu kültür merkezi ankara antakya antalya antep anti-emperyalist cephe armutlu armutlu haber ataşehir avcılar avrupa avusturya bağcılar bahçelievler bakırköy basın emekçileri meclisi bayrampaşa belçika belgesel beşiktaş beykoz boğaziçi bulgaristan bursa cephe milisleri çağlayan çanakkale çayan çayan mahallesi çekmece çerkezköy dağevleri denizli dersim dev-genç devrimci alevi hareketi devrimci işçi hareketi dhkc dhkc gerilla direnişler diyarbakır doğançay duyurular dünya düzce elazığ emekli meclisi esenyurt eskişehir festival filistin filmler FOSEM Fransa galatasaray gazi Gebze gençlik gerilla giresun gözaltı grup yorum gülsuyu gülsuyu gülensu gündoğdu hacı ahmet Hacıahmet hacıhüsrev halk bahçesi halk cephesi halk meclisi halkın hukuk bürosu halkın mühendis mimarları hasan ferit gedik hasköy hatay hindistan hollanda Isparta idil halk tiyatrosu idil kültür merkezi ikitelli ingiltere İngiltere istanbul isveç isviçre İsviçre işçi meclisi italya izmir kadıköy kampanyalar kamu emekçileri cephesi karadeniz kartal kazova kazova bülten kınık kıraç kocaeli kore kurslar kuruçeşme küba küçükçekmece kültür sanat kütahya lubnan malatya maltepe Maraş mardin Mektuplarımızla Tecriti Kıralım mersin muğla Muharrem Karataş munzur nurtepe okmeydanı ortaköy ömürtepe örnektepe piknik Polonya radyo röportajlar sakarya samsun sanat meclisi sarıgazi sesli okuma Sevgi Erdoğan Vefa Evi siirt silivri silvan sinop spor suriye sümerler şiir şiirler şişli taksim tavır dergisi TAYAD tekirdağ tiyatro Tokat trabzon tuzla türkiye UTMP videolar wan yalova yenibosna yeşilkent yunanistan yürüyüş dergisi Zürich

Direnişler Meclisi Deprem ile İlgili Basın Toplantısı Gerçekleştirdi

“Deprem bölgesindeki halkımıza daha fazla olanak yaratabilmek, oradaki sorunları çözebilmek için Halkın Gücü Komitelerinde birleşmeliyiz! Deprem bölgesinde ilan edilen OHAL’i tanımayacak ve siyasi gerçekleri halkımıza anlatmaya devam edeceğiz. Dünyanın bütün yoksulları olarak çektiğimiz acılar kadar adaletli olacağız!” Direnişler Meclisi Emekçisi Merve Demirel; Öncelikle tüm Anadolu ve Suriye halklarının başı sağolsun. Bugün depremin 15 günü. Hepinizin bildiği gibi 06 Şubat günü ülkemizde bir deprem yaşandı. Önce saat 04.17'de Merkez Üssü Maraş'ın Pazarcık ilçesi olan 7,7 şiddetinde daha sonra ise aynı gün 13.24'te merkez üssü bu sefer Maraş'ın Elbistan ilçesi olan 7,6 şiddetinde bir deprem yaşandı. Yaşanan depremde bizim ülkemizde Adıyaman, Maraş, Hatay, Antep, Diyarbakır, Malatya, Urfa, Kilis, Osmaniye, Adana, Elazığ olmak üzere 11 şehrimiz etkilendi. Bu deprem yalnızca bizim ülkemizdeki 11 şehri değil dünyada da Suriye, Irak, Mısır, Lübnan, İsrail, Ürdün, Kıbrıs olmak üzere 8 ülkeyi etkiledi. Resmi rakamlara göre en az 41.022 insanımız yaşamını kaybetti, 100 binden fazla insanımız da hala enkaz altında. Bizler bunun depremden kaynaklanmadığını biliyoruz. Bunlar doğal ölümler değil. Bir afet, bir felaket ya da bir kader yaşanmadı. Devletin yaptığı bir katliam var, o göçük altında sadece halkımız değil devlette kaldı. Bunları neye dayanarak söylüyoruz? Bunları AKP iktidarının iktidarda olduğu 20 yıl boyunca çıkardığı 9 imar affına dayanarak söylüyoruz. Çünkü AKP iktidarı kentsel dönüşüm adı altında yoksul halkın evlerini yıkarken, zenginlere, burjuvalara rant alanı açtı. Ve yoksul halkı depreme dayanıksız evlerde yaşamaya mecbur bıraktı. AKP faşizmi 24 yıl boyunca halktan topladığı deprem vergileriyle kendi sömürü düzenini devam ettirdi ve 24 yıl boyunca ödediğimiz deprem vergileri bugün bizim mezarlarımız oldu.

AKP iktidarı deprem boyunca ne yaptı?

Sosyal medyayı kısıtladı.

10 ilde üç ay süreyle OHAL ilan etti.

Hatay'a 48 saat giriş yasağı getirdi.

Günlerce deprem bölgesine gitmedi.

Cenazeler günlerce sokaklarda, morglarda bekletildi,

Malatya ve Hatay hapishanelerinde katliam yaptı. Oradaki tutsaklar ailelerinden haber almak istediler, bunun için yaptıkları eylemlere karşılık orada devlet tutsakların kanını döktü. Sokaklarda yağmacı diyerek halka işkence yaptı, dayanışmayı engellemek istedi. Devlet tüm bunları suçunu örtmek için yaptı. Deprem bölgesine terörüyle, işkencesiyle gitti. Devlet bunları yaparken zenginler, burjuvalar, depremin 9 gününde bir parti düzenlediler. Onlar eğlenirken halkımız acı çekti. Her gün ölümlerin arttığı, her gün enkazdan insanların yardım çığlıklarının yükseldiği yerde devletin ve zenginlerin yaptığı şey buydu.

Peki bizler ne yaptık? Bizler Halkın Gücü TV olarak ve Direnişler Meclisi olarak depremin ilk gününde Hatay'a gitmek üzere yola çıktık. Yine ikinci ekibimiz TAYAD'lı Aileler, Halkın Sağlıkçıları ve yine Direnişler Meclisi olarak Hatay'a yola çıktık. Çünkü devrimciler halkla etle tırnak gibidir. Onlar acı çekerken, onlar orada ölümle cebelleşirken bizler burada duramazdık. Bizim aslında gösterdiğimiz tepki çok doğal bir tepki. Bizler olmamız gereken yerde mücadele hattında yapmamız gerekeni yaptık. Kurduğumuz Halkın Gücü Komiteleriyle deprem bölgelerindeyiz. Bugün Malatya'da, Adıyaman'da arkadaşlarımız var. Ve depremin ilk günlerinden itibaren orada olan arkadaşlarımız bugün burada yaşadıklarını, gördüklerini anlatacaklar. Şimdi sözü halkın sağlıkçısına bırakıyoruz.

Halkın Sağlıkçısı Seda Kaya; Merhaba, bugün depremin 15 günündeyiz depremin ilk gününden itibaren Halkın Sağlıkçıları olarak "deprem bölgesine gitmeliyiz" dedik ve bizimle birlikte gelebilecek sağlıkçılara, tanıdığımız herkese çağrı yaptık. Ve direkt yola çıkmak üzere

hazırlıklarımıza başladık. İnsanların işine yarayabilecek veya sağlık açısından onları iyileştirebileceğimiz her malzemeyi çevremizdeki herkesten toplamaya başladık, ilaç topladık, serum istedik. Sağlık kabinlerine haber verdik. Orada halkımızla birlikte, halkımız ne çekiyorsa, hangi koşullarda yaşıyorsa biz de onlarla birlikte yaşayacağız ve onların yaralarını sarmaya gideceğiz diye çıktık yola. Yanımızda TAYAD'lı Aileler ve Direnişler Meclisi de vardı ve yolumuz bir buçuk gün kadar sürdü. Çünkü yollar kapalıydı. Adana'dan Hatay'a toplam 11 saatte gittik. Hatay otogara indiğimizde otogar tamamen yıkılmıştı. İnsanlar yakınlarına ulaşabilmek için araba bekliyorlardı. Yakınları nasıl? Kim ölmüş, kim kalmış, kim yaralanmış? Hiç kimsenin birbirinden haberleri yoktu ve hiçbir sefer de yoktu. Hatay otogara sadece şehir dışından otobüsler geliyordu ve geri dönüyordu. Yani Hatay'ın içerisinde merkeze, ilçelerine gidebilecek hiçbir olanak yoktu. İnsanların özel araçları varsa veya yoldan geçebilen bir araç onları alırsa yakınlarına ulaşabilme umuduyla yollarda bekliyorlardı. Depremzedelerin çoğu otogarda ateşin başında çaresizce bekliyordu. Biz de bir şekilde olanak bulup ilk olarak Çekmece Mahallesi'ne gittik. Orada da insanlar evlerinde kalmıyorlardı. Mesela 20 bina varsa bunun 7-8 tanesinin yıkılmış durumda yıkılmayanlar ise ağır hasar almıştı. Biz depremin üçüncü günü gittiğimiz halde orada ne bir çadır ne bir sıcak yemek, ekmek, kıyafet, tıbbi malzeme, revir, hiçbir şey yoktu. Enkazların önünde insanlar bekliyor ve diyordu ki "çocuğum enkazın altında ses geliyor ama AFAD yok". İnsanlar bizim sağlık çantamızı kolumuzda görünce çoğu yanımıza geldi ve dedi ki "siz sağlıkçı mısınız? Çocuğumun kolu kırıldı, eşimin kaçarken ayağına cam battı, kolum kesildi vb." diyerek insanlar peşimizden koştular bize yardım edin diye. İnsanın boğazına düğümlenecek bir durum vardı açıkçası. Çekmece Mahallesi'ndeki insanların durumunu gördükten sonra biz ulaşılamayan mahallelere gezmeye karar verdik ve nerede ihtiyaç var ve biz nasıl yardımcı olabiliriz bunu düşünmeye ve bunun üzerine yoğunlaşmaya başladık. Yine aynı mahallede şunu gördük insanlar enkaz altından çocuklarını, yakınlarını almaya çalışıyorlar ve bu insan gücüyle yapılabilecek bir şey değil ekipman gerekiyor, iş makinesi gerekiyor. Yani sadece sağlıkla ilgili sorun çözmek yetmiyor çünkü devlet yok. Arama kurtarmada ne kadar yardımcı olabiliriz? Mesela bunu da düşünmeye başladık. Sağlık taraması yaparken bir anne bağırarak yanımıza geldi çocuğunun ve eşinin enkaz altında kaldığını söyledi, biz de bunun üzerine AFAD'ı, AKUT'u yoldan çevirdik "bakın buradan imdat diye ses geliyor, gelin bakın". dedik ama gelmediler, ve orada bir baba, bir oğul soğuktan can verdi. Biz o saatten sonra burada sadece sağlık sorunu var diyemedik genel anlamda halkın her kesimiyle, her sorunuyla ilgilenmek gerektiğini ve bundan dolayı arama kurtarma bilen, profesyonel olarak yapabilen her insanı çağırdık. Biz bu memleketin insanlarıyız, biz devrimciyiz. Sadece bir hemşire sadece bir doktor değiliz. Veya sadece memleketimiz oralı olduğu için gitmedik arkadaşımızın da dediği gibi biz halkla etle tırnak gibiyiz. Yani hani onun acısını da öfkesini de yaşarız. Onlarla birlikte öfkelendik, onlarla birlikte ağladık. Onlarla birlikte yakınlarımızın sesini enkazdan duyduk bunların hiçbirinde devlet yoktu. Olmadı da olmayacak da. Biz bu gerçeği bildiğimiz için gittik. Sonrasında bir revir kurma insanların tedavisini yapma düşüncemiz oldu. Sümerler Mahallesi'nde revir kurduk yine çağrı yaptık. Sağlıkçılar gelsin diye çünkü bir kişi, iki kişi buna yetmiyor. Gidilecek bir sürü köy var sağlık açısından ilaçlarını bulmayan bir sürü insan var. Revir kurduktan sonra köylere gitmeye başladık. Hem gıda ihtiyaçlarını hem sağlık ihtiyaçlarını karşılamak, yardımcı olmak için. Halkımız da bize ulaştı. Yani başları derde girdiğinde devleti aramadılar. Çünkü halk kim onun yanındaysa ona koşar. Halk halka koştu. Hiçbir şeyi yok yaralanmamış.

Ama yanımıza uğruyor. Çünkü biliyor ki biz onun yanındayız. Biz reviri sadece Sümerler Mahallesi'nde kurmak istemiyoruz bunları çoğaltmak istiyoruz. Çünkü devletin politikası daha farklı. Devletin yapmaya çalıştığı şey Hatay'dan kovmak. Vatanınızı terk edin diyor, Burada size artık yer yok. Yani bak burada yaşam alanı yok. Yani bütün olanaksızlıklara rağmen, Bakın 15.gün daha içme suyu yani tuvalette elimi temizleyeceğim bir su daha dahi gelmedi. Bu koşullarda dahi halk vatanını terk etmiyor. Biz de terk etmeyeceğiz biz burada bütün Antakya halkının her zaman yanında olduğumuzu söylüyoruz. Şunu tekrar söylüyoruz gelin halkın sağlıkçıların yanında olun. Gerekirse istifa edin, halkın yanında olun ve bu mesleği daha onurlu daha iyi bir şekilde yürütün. Direnişler Meclisi Emekçisi Deniz Özçelik; Herkese merhabalar. Ben bir Antakyalı olarak konuşacağım. Aynı zamanda Direnişler Meclisi'nin bir emekçisi olarak konuşacağım. Birinci dereceden kaybettiğim yok ama arkadaşlarım, dostlarım, komşuların, Samandağ halkını, Antakya halkını birinci dereceden yakınım olarak görüyorum ve maalesef hala enkaz altında olan komşularım, yakınlarım var. Çok öfkeliyiz, çok duyguluyuz ama bu öfkemizle yeniden kuracağız hayatı diyoruz. Bu öfkemizle, hesap soracağız diyoruz Neden? İlk öncelikle Antakya'nın normal yaşamını, mozaiğini anlatmak istiyorum. Orada yaşayan, orada büyüyen, o sokaklarda yürüyen bir biri olarak anlatmak istiyorum. Hatay Antakya özelinde bir mozaik bütün halkların, bütün mezheplerin yaşadığı bir yer. Kilisenin ve caminin duvarı aynı duvarı paylaşan bir ibadet, ibadethanelerin olduğu bir yer. Camide suyun olmadığı zaman tarih yazmıştır bunu. Camide suyun olmadığı anda kilisenin suyundan abdest alıp camide namaz kılan Müslümanları biliyoruz. Aynı Habibi Neccar Caminin altında Alevi halkının değeri olan Habibi Neccar türbesinin olduğunu da biliyoruz. Üç din, üç mezhep, üç semavi din yan yana yaşıyor. Bu bir kimlik. Bu kimliği hiç kimseye yok ettirmeyeceğiz. Yeniden kuracağız, Antakya'yı, yeniden kuracağız Samandağ’ı ve diğer şehirlerimizi. Şu an Antakya'nın bu mozaiğinden, sokaklarından gülüşler, sohbetler, kahve sohbetleri, çay saatleri, dolaşmıyor maalesef ölüm kokusu geliyor. Ve biz bunu hissettik. Arkadaşlar da bunu anlattı. Ve devlet orada yoktu biz. Hala var olduğunu düşünmüyoruz. Hala var olduğunu düşünmüyoruz. Sadece yönetememe kriziyle oraya yığdığı güvenlik güçleri var. Ve o güvenlik güçlerinin saldırıları var. Birebir biz bunu yaşadık. Birebir bunu biz gördük ve hala yaşamaya devam ediyoruz askere diyoruz ki bu silah neden ne var? Yani şarjörü takılı bunun. Evet namluyu da sürdüm diyor kurşunu. Neden? Antakya'da böyle bir şey olamaz. Sokaklar güvenli değil diyor ama saldıran da sizsiniz diyoruz. Gözünüzün önünde Halil'in nasıl saldırıya uğradığını, Tahsin abinin nasıl saldırıya uğradığını, ertesi gün nasıl biz tesadüfle bir kazayla öldüğünü bilemiyoruz. Hiçbir kanıt yok, hiçbir şey yok, bilemiyoruz. Bunu iddia edemeyiz şu an ama hepsinin bir tesadüf olduğunu düşünmüyoruz.

Ertesi gün halkın sağlıkçılarının sayfasından yayılan bir işkence görüntüsü var. Onlarcası var. Ve bunların hırsız olduğu söyleniyor. Bunların yağmacı olduğu söyleniyor. Bir yağmacılık var. Evet biliyoruz. Bir yağma var. Oradaki halk yalnız bırakılarak yağma edildi. Oradaki halk enkaz altında çürütülerek emekleri yok edildi çürütüldü. Yakınlarınızın ceset kokusunu alıyorum. Öfkeliyiz bu öfkemizi de boğacağız onları diye düşünüyoruz. Bizi bu hale getiren, önlem almayan deprem bölgelerinde afet riski olup afet riskini kaldırıp altına imza atanlardan hesap soracağız diyoruz. Yağmacılıkta kaldık. Saldırılarda kaldık. Yaratılmak istenen, Antakya'da yaratılmak istenen linç kültüründe yerleştirilmek istenen linç kültüründe kaldık. Evet bir yağma var Antakya'da. Havraların, İsrailliler, Siyonist, İsrailliler ’in kurtarma adı altında havraların nasıl yazıtları çaldığını hepimiz gördük. Bunu birebir Haret Ahronot yazdı. Biz oradan okuduk gördük bunu. Havralardan yazıtlar çalındı. Evet, Musevi halkın buradaki Antakya'da yaşayan Musevi halkın yazıtları, değerleri, kimliği Siyonist İsrail tarafından çalındı, götürüldü. Bu sözde kurtarma adı altında gelen bu kurtarıcılar yağma etti. Neredeydi kolluk kuvvetleri? Kurşunu namluya süren o kolluk kuvvetleri neredeydi? Tahsin abiyi alıp işkence yaparken orada olması mı gerekiyordu? Havraların başında, camilerin başında neden nöbet tutmadınız? Neden çalınmasına yağma edilmesine izin verdiniz? Demek ki sorun güvenlik almanız değil. Kesinlikle değil Antakya'da. Bu meselenin dışındasınız. Uluslararası dayanışma için gelen Yunanlı dostlarımız var. Üç gün boyunca enkazlarda çalıştılar, emek verdiler, tırnaklarıyla kazdılar. Ölü çıkardılar, canlılara yetişmeye çalıştılar. Ama TEM şube polisleri kaldığı yerleri yirmi dört saat gözetleyip gözaltı kararı alınıyor. Ya havraları çalanları neden gözetleyip gözaltına almadınız? Şu an yazıtlarımız İsrail'de, bizim canlarımızı kurtarmaya çalışan Yunanlı dostlarımızı gözaltına alıp sınır dışı ediyorlar. Bunu asla unutmayacağız. Bunu asla unutmayacağız. Antakya halkı bu dayanışmayı yaşadı. Yunan halkının gönderdiği, dayanışma için gelen üç dostumuzu gördü. Tanıdı ve bu deportun, bu göndermenin acısını tüm ilikleriyle hissetti. Biz de hissediyoruz ve bunun hesabının olması gerektiğini düşünüyoruz. Tehditler savruluyor şu an yaşam alanlarına, bütün siyasetlerin, bütün solun yaşam alanlarını tehditler savurdular. Biz sizi kaldıracağız buradan, merkezi yerlere toplayacağız diyorlar. Neden? Neden bugüne kadar yaşam alanları kurmadınız? Antakya, Samandağ, Altınözü ve diğer illerimizde? Hassa'ya İskenderun'a, Malatya'ya, Maraş'a neden yardım göndermediniz? Neden toplamadınız? Toplayamazsınız. Yönetememe krizi yaşıyorsunuz. Yönetemediğiniz için kurşunları namlulara sürdünüz, bunlara üstümüze geliyorsunuz. Asıl yağmacı sizsiniz. Asıl yağmacı halkımızı enkaz altında gömenler rant peşinde koşanlar. Çok meşhurdur Rönesans sitesinin nasıl yıkıldığını, nasıl canların iki yüz elli ailenin oraya nasıl gömüldüğünü hepimiz biliyoruz. Ve hala gömük olduğunu ve enkaz çalışmalarının kaldırma çalışmalarının kurtarma çalışmalarının durduğunu hepimiz biliyoruz.

Yazıklar olsun. Ama bunun bir hesabı olacak her sözünüzde. Bunu yenileyeceğiz. Bunun bir hesabı olacak. Hakim olan kendine hakim diyen bir kadın, birisi diyor ki yakında bunları paket edeceğiz Adalet anlayışına bakın. Bu kadın bir hakim ve paket edeceğiz bunları diyor. Evet. Paket edeceğiz diyor. Bir hakim yardıma gelen, yaşam alanları kuran, Antakya halkının derdine deva olmaya çalışan devrimcilere tehditler savurup yakında paket edeceğiz diyor. Paket etseniz de biz oradayız. Biz oranın halkıyız. İşte o yüzden siz yardım göndermediniz. Devrimcilerin, solcuların orada o halkla birlikte iç içe olduğuna, olmasına tahammül edemediğiniz için bir operasyon hayali yaşıyorsunuz. Biz orada olacağız ve bu halkla birlikte saracağız yaralarımızı. Bu halkla birlikte kalan halkımızın hesabını soracağız. Soruşturma mı açacaksınız? Buradayız. Antakyalıyım ve bütün evlerim yıkıldı. Abilerimin yıllarca emekle ördüğü abilerini, yeğenlerinin ömürlerini yurt dışında tüketip yaptığı evi yok artık. Ve buna ne vereceksiniz siz ödediği bugüne kadar ödediği vergileri sigortasının karşılığında ne vereceksiniz? Şimdiden ortaya çıkmaya başladı, ona da değinin. Krediyle on yıllara varan krediyle aldığı evini DASK'ını, sigortasını ödediği halde ve hala ödemesi zorunda olduğu üç yıl boyunca bir krediyi ödemesi gerektiği söyleniyor. Af çıkarılmıyor o affedilmiyor, ödenecek diyor, sizin borcunuz diyor banka. Üstüne de evine biçilen değer üç yüz elli bin lira. Size üç yüz elli bin lira vereceğiz. Sizin evinizin değeri bu. Bir buçuk milyon lira aldığı evi üç yüz elli bin liraya enkaz olarak kaldıracaklar. Neden DASK ödüyoruz? Neden sigorta ödüyoruz? Bugüne kadar ödediğimiz vergiler neden bize hizmet olarak neden bize barınma hakkı olarak geri dönmüyor? İşte bunun hesabını soracağız. Bunun mücadelesini vereceğiz. Gelin tutuklayın gelin operasyon yapın. Gelin bizi orada namluya sürdüğünüz kurşunla öldürün bizi.

Biz öldürdünüz. Daha ne kadar kaybedildi? Bugüne kadar ördüğümüz, emekle ördüğümüz

binalarımız, evlerimiz yıkıldı gitti. Aileler yok oldu. Başını toprağa gömen babalar var. Malatya'da başında külle örten babalar var. Artık bu ocak söndü diyor halkımız. Bunun hesabı olmalı. Hesabı olacak. Gelin tutuklayın. Gelin operasyon yapın. Terör estirin. Şu an terör estiriyorsunuz Hatay'da. Şu an terör estiriyorsunuz Malatya'da. Şu an terör estiriyorsunuz. Diğer deprem bölgelerinde. Bu vatan bizim. Antakya benim vatanım ve hiçbiri bir yere gitmeyeceğiz. Yeniden inşa edeceğiz ve bunun bir hesabı olmalı. Herkese teşekkür ediyorum.

Direnişler Meclisi Emekçisi Merve Demirel yeniden söz aldı; evet arkadaşlarımız Hatay'da deprem bölgesinde neler yaşadıklarını anlattılar. Onlar orada Hatay'da enkazdaki insanlara, enkazdan çıkan insanlara yardımcı olmaya çalışırken yaralarını sarmaya çalışırken dayanışma içinde olurken, bizler de burada İstanbul'da basın açıklamaları yaptık. Öncelikle TAYAD’lı Aileler Çağlayan Adliyesi önünde depremde esas öldürenin devlet olduğunu söylediği bir basın açıklaması yaptı. Ve o basın açıklamasına polis saldırdı, gözaltına alındılar.

Perşembe günü bizler Direnişler Meclisi olarak her perşembe Çağlayan Adliyesi önünde yaptığımız basın açıklamasını depremde devletin orada işkence yapması üzerine yaptık. Ve basın açıklamamıza saldırıldı. Beş kişi gözaltına alındık. Gözaltı gerekçesi için de şunu söylediler. Basın açıklamanızda suç unsuru var. Bizler diyoruz ki bizim basın açıklamamızda bir gerçek vardı. O da neydi? Arkadaşlarımızın da anlattığı gibi aslında orada devlet bir katliam yaptı. Biz bunu söyledik. Yani yoksul halk, orada kendi kendine ölmedi. Bir kader, bir afet, bir kaza yaşanmadı. Bunların hepsi bilinçli yapılan şeyler. Ve oradaki ölümlerin bir katil olduğunu söyledik. Bunu söylediğimiz için gözaltına alındık. Bu bir gerçek. Bunda bir suç unsuru yok. Bizler gerçekleri söylemeye devam edeceğiz. Orada OHAL ilan ettiler. Neden? Çünkü gerçekleri kimseye anlatmayalım. Kimse gerçekleri görmesin diye. Bizler bir kere daha söylüyoruz. Ne OHAL'inizi tanıyoruz. Ne de bizlere yaptığınız gözaltı saldırı, tutuklama terörünü tanıyoruz. Bizler gerçekleri anlatmaya, bizler halkımıza siyasi gerçekleri anlatmaya devam edeceğiz. Halkımızın yanında olmaya devam edeceğiz. Bizler bunu söylüyoruz.

Aynı zamanda deprem uzmanı Profesör Doktor Naci Görür yıllardan beri hem bugün depremin yaşandığı bölge için hem de İstanbul için olası bir depremle nelerin yaşanabileceğini söyledi, defalarca kez söyledi. Ama devlete hiçbir önlem aldıramadı. Ve bir deprem yaşandı. Şimdi de İstanbul'da olası bir deprem yaşanırsa buna hazırlıklı olduğumu söylüyorlar. Bizler biliyoruz yani İstanbul'da da deprem yaşansa devlet asla refleks göstermez, gösteremezlerdi. Hiçbir hazırlıkları da yok. Bunu nereden biliyoruz? Deprem olduğunda depremle ilgili bu ülkenin iktidarı, bakanların şu cümleleri kurdu. Abartıldığı gibi değil. Sosyal medyada çok abartılıyor. AFAD orada biz oradayız dedi. Daha sonra bu ülkenin İçişleri Bakanı Süleyman Soylu AFAD'ın yetersiz olduğunu söyledi. Kendi kendilerini yalanladılar. Çünkü gerçeklerin üstünü örtemezler. Yine Süleyman Soylu şöyle bir açıklama yaptı. Bizler İstanbul depremi için hazırlıklıydık. Bu cümleyi kurdu. Ve bugün deprem bölgelerine gönderebildikleri çadırların üzerinde İstanbul yazıyor. Şimdi İstanbul'da olası bir

deprem olsa halka hangi çadırı verecekler? Bunu soruyoruz. Ama cevap veremezler, biliyoruz. Çünkü devletin böyle bir hazırlığı yok. Çünkü devletin böyle bir derdi yok. Devletin tek derdi şu an orada rant için inşa ettiği binalar yıkıldı, kendine yeni rant alanları arıyor. Devlet bunu yapıyor şu an. Orada ne gıda sorunu ne barınma sorununu ne hijyen sorununu bunların hiçbirini çözemez. Çünkü böyle dertleri yok dediğimiz gibi. Devlet bunları yapıyor. Peki biz ne yapacağız? Arkadaşlarımızın da söylediği gibi halk kendi yaralarını sarabilecek güçte biz bunu biliyoruz. Halk o şehri yeniden yaratacak. O kültürü yeniden yaratacak. Zaten Anadolu'nun tarihi bunun en somut göstergesi Anadolu'da yaşanan katliamlardan sonra tekrar tekrar biz o hayatı yeşerttik. Anadolu'yu yeniden kendimiz için, bu halk için yaşanır hale getirdik. Bunu yeniden başaracağız. Bu inançla doluyuz, halkta dolu bunu biliyoruz.

Hatay'dan gelen arkadaşlarımız da anlattılar zaten. Hatay'ın bütün sokaklarında Hatay'ın yeniden inşa edileceği yazılamaları var. Hatay'ın bütün sokaklarında gitmek zorunda olanlar geri döneceğini yazarak gidiyor. Bizler bunu en somut Hatay'da görüyoruz. Diğer iller için de bu böyle. Bunu biliyoruz. Çünkü bizler vatanımızı, halkımızı seviyoruz. Ve bu inançla bizler halkın gücü komiteleri kurduk. Ve bu komitelerin kurulması çağrısını yapıyoruz. Bunu olduğumuz her yerde, deprem bölgelerinde de kurmalıyız. Çünkü dayanışma, halkların silahıdır diyoruz. Devlet istediği kadar yaksın, yıksın, terör estirsin. Ama bizler bir çözümünü buluyoruz. Ve bunun en güçlü çözümü de halkın gücü komitelerini kurmak. Bu komitelerle orada halkın yaralarını sarabiliriz. Orada şehirleri yeniden inşa edebiliriz. Bunu söylüyoruz. Ve yaşanan tüm bu acı için bütün yoksul halkımız için şunu söylüyoruz; Biz de acımız kadar adaletli olacağız diyoruz. Ve bizler bu yaşananların hesabını soracağımızı bir kere daha buradan söylemiş olalım. Mücadele etmeye devam edeceğiz. Deprem alanında olan insanlarımıza daha fazla olanak yaratabilmek, oradaki sorunları çözebilmek için bu komiteleri yaygınlaştırmaya, bütün halkımızı da halkın gücü komitelerinde birleşmeye deprem bölgesinde, dayanışma içinde olmaya çağırıyoruz. Basın toplantımız sona ermiştir. Teşekkür ederiz.

[blogger]

Author Name

Halkın Sesi TV

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *

Blogger tarafından desteklenmektedir.