DİRENİŞLERİMİZ VE ZAFERLERİMİZ, FAŞİZME ÖĞRETİYOR Kİ; ATTIĞI HER ADIMI ve
BELİRLEYECEĞİ
HER POLİTİKAYI BİZİ HESABA KATARAK YAPMAK ZORUNDALAR
ÇÜNKÜ
DİRENİŞLERİMİZ, TÜM SALDIRI POLİTİKALARINI BOŞA ÇIKARTIYOR ve
HALKIMIZA
ÇOK BÜYÜK BİR GÜÇ, MORAL ve UMUT OLUYOR
Süleyman Soylu, 6 Nisan 2020 akşamı TV100
adlı televizyon kanalında koronavirüs önlemleri ve 65 yaşın üstündeki halkımıza
sokağa çıkma yasağı uygulanmasıyla ilgili bir programda konuştu.
Fakat kısa süre sonra konuyu hemen
“terör” ile “teröre karşı mücadeledeki başarılara” getirdi ve Adalet için ölüm
orucu direnişinin yarattığı etkiyle iktidarın nasıl sarsıldığını itiraf etmek
zorunda kaldı.
Halkımızın tabiriyle kuyruğu dik
tutmaya çalıştı güya; ancak her cümlesinde direnişimiz karşısındaki çaresizliklerini,
taleplerimizin meşruluğu karşısındaki acizliklerini, yürüttüğümüz
kampanyalarımız sonucu halkımızın sahiplenmesi karşısındaki zavallılığını
itiraf etmek zorunda kaldı.
Koçak Mustafa, Grup Yorum ve Halkın
Hukuk Bürosu’nun direnişleriyle terör demagojilerinin nasıl alt üst olduğunu ve
halkın her kesiminde nasıl bir sempati ve saygınlık uyandırdığını kendi ağzıyla
söyledi. Siyasi zaferimizin hazımsızlığıyla bir tweet atanın bile peşine nasıl
düştüklerini, zorla müdahalenin suç olduğunu söyleyen doktorları ve Türk
Tabipleri Birliği’ni, düzen içi siyaset yapan milletvekillerine bile öfkesini
kustu.
Soysuz
Süleyman, Yunanistan Hükümeti’ni Halk Cepheli Devrimciler Hakkında Uyarmış,
Operasyon Yapılıp Tutuklanmasını İstemiş
Ölüm orucu direnişinin, Yunanistan’daki
güçlü etkisi ve başarıyla yürütülen kampanya nedeniyle Türkiyeli devrimcilere
operasyon yaptıklarını anlattı.
Emre Buga’nın sunduğu programa
bağlanan Soysuz Süleyman’a Emre Alkın, Ferhat Ünlü, Ahmet Kasım Han da sorular
yöneltti.
Profesör sıfatlı gerici Ahmet Kasım
Han “Türkiye’yi
hedef alan ve sizin mücadele ettiğiniz terör örgütlerinin operasyonlardan daha
ziyade, bu elektronik sosyal medya ortamına taşıdıkları yönünde bir trend
görüyor musunuz?” diye sordu.
Önceden belirlenmiş soruları dahi
cümle haline getirip soramayan Han’a, Soysuz Süleyman’ın verdiği cevap; tecrit
edip yalnızlaştırma, terörize ederek imha etme saldırılarını ölüm orucuyla boşa
çıkaran Helin Bölek, İbrahim Gökçek ve Yunanistan Halk Cepheliler vardı.
Direnişin zaferiyle yaşadıkları yenilgi, Soysuz Süleyman’ın her bakışına, her
sözüne sinmişti. Bu arada Miçotakis Hükümetiyle nasıl işbirliği yaptıklarını,
11 devrimcinin nasıl hukuksuzca tutukladıklarını da anlattı.
İşte Soysuz Süleyman’ın ‘güçlü’
görünmek için söylediği yalanlara rağmen, endişe ve korkudan dili dolaşarak,
sözlerini toparlayamayarak verdiği cevap:
“Şöyle söyleyeyim. Biz sürekli olarak
senaryolarla hareket etmek zorundayız; yani iyi hal, orta hal ve kötü hal
senaryoları. Hatta onların içerisine sığdırdığımız belki bir takım senaryolarla
beraber hareket etmek zorundayız. Çünkü ben bunu söylüyorum, biz Norveç
değiliz, biz İsveç de değiliz, biz Türkiye’yiz.
Yanımızda İran var, İran’ın içerisinde
bir PJAK var. Hemen altımızda bir Suriye var ve PYD’den PKK’sına kadar birçok
örgüt var. DEAŞ’ına kadar birçok örgüt var. Ve bu örgütlerin tamamı, biraz önce
Ferhat Bey de söyledi, bir zaafiyet anı ararlar.
İçeride örgütler var. Şimdi bu
örgütleri de hep beraber yaşıyoruz ve görüyoruz. En son DHKP-C’nin ölüme
yatırdığı ve etrafında da öldükten sonra bunu kutsadığı bir tabloyu Türkiye
gördü. Hep beraber yaşadık, hep beraber gördük. Yani Helin Bölek’i ölüme
yatırdılar, bakınız Helin Bölek’i ölüme yatırdılar, öldürdüler, onu gittiler
ziyaret ettiler, onun ölüm orucunun onun için kutsal bir şey olduğunu
söylediler. Ondan sonra da döndüler, etrafında dans ettiler. Yamyamlarda var bu
yöntem, başka kimsede yok, sadece yamyamlarda var, bunu açık söyleyeyim.
Ve yani özür diliyorum ama bunu hicap
eden böyle çok fazla olmaktan da ayrıca kayıt düşmek isterim yani. Bu bizim
kültürümüzde var mı, anlayışımızda var mı? Kendisini öldürmek isteyen
insanlara, koskoca akıllı adamlar gidip ondan sonra ‘senin bu eylemini kutsuyorum’
derler mi?
Denir mi bu? Bu bir terör örgütü.
Şimdi Ahmet Hoca’m bakın;
Yunanistan, DHKP-C’ye bir
operasyon yaptı takibinizde oldu mu bilmiyorum. Emre Hocam oldu mu? Bundan tam
10 gün önce.
Biz bundan yaklaşık 1-1,5 yıl
önce bu insanlarla ilgili Yunanistan’a bilgi verdik. Dedik ki “bunları
gözaltına alın ve bunlar terör örgütü mensubu. Aldılar, bıraktılar.
Sonra biz işin ucunu
bırakmadık, yani bunu Emniyet teşkilatı olarak söylüyorum. Emniyet İstihbarat
Birimi olarak söylüyorum ve terör birimi olarak söylüyorum. SÜREKLİ TAKİP
ETTİK. SÜREKLİ BİLGİ VERDİK. ONLARIN AYIK OLMASINI SAĞLADIK. VE ONLAR AYIK
OLDULAR.
Ve 26 kişiyi, nasıl Türkiye’de
hücreler yapıyorlar, hani şu Okmeydanı’nda basılan evler var, altında hücreler
var, aynısını Yunanistan’da oluşturmuşlar. Silahlar koymuşlar, teçhizatlar
koymuşlar ve oradan onların kendileri için bir tehdit ve tehlike oluşturduğunu
gördüler. Ve 26’sını içeri aldılar, 13’ünü tutukladılar.
Tutuklananlar arasında
kırmızı bültenli var, kırmızı renk kategorisinde olanlar var. Şimdi elin
Yunanistan’ı bunu yapıyor, burada DHKP-C’nin öldürmek için ve buradan da
motivasyon elde etmek için çaba sarf ettiği hadiseye, birileri gidiyorlar ve
gönüllendiriyorlar.
Burada Türkiye duysun. Bunları, orada
bundan 11 Mart tarihinde bir geceydi. Oraya girdik ve bu iki kişiyi, Helin
Bölek ve İbrahim Gökçek’i ölüm orucuna orada yattıkları için aldık hastaneye
götürdük.
Ve hastanedeki doktorları tehdit
ettiler, ‘sizi öldüreceğiz’ dediler. Hadi bize yaptıkları tehdidin bir anlamı
yok, sürekli her gün yapıp ediyorlar. Ama bir taraftan hakimleri ve savcıları
tehdit ettiler. Peki bunlara kim destek oldu? Bunlara yine siyasi mekanizma destek
oldu. Ve bunlara, tekraren söylüyorum, Türk Tabipler Birliği destek oldu.
Türk Tabipler Birliği, geçmişte de
yayınladığı şeyi tekrarladı. Dedi ki Türk Tabipler Birliği “Kimsenin kendi
tedavi almama hakkını engel olamazsınız. Yani insanlar kendilerini
öldürebilirler, bunu hastaneye kaldırdığınız zaman, siz doktor olarak buna
müsaade edemezsiniz.”
BÖYLE BİR HAKKINIZ SÖZ KONUSU DEĞİL VE
6 GÜN BOYUNCA İÇERİDEN-DIŞARIDAN, SİYASETTEN VE MİLLETVEKİLLERİ HER YERİ
ARAYARAK, BUNLARIN HASTANEDEN TEDAVİ ALMADAN, TEKRAR ÖLÜM ORUCUNA YATIRARAK
ÖLMESİ İÇİN GAYRET GÖSTERDİ.
VE EN NİHAYETİNDE MAHKEME DE
BU KARARI VERMEK ZORUNDA KALDI. KALKTI, HASTANE DE BIRAKTI. VE NETİCEDE
GİTTİLER VE ORADA ÖLDÜLER.
Şimdi şunu size ifade etmek istiyorum.
Terör örgütü elbette ki zaafiyet bekler. Terör örgütü elbette ki zaman dilimi
bekler. Terör örgütü elbette ki devlette bir acaba durum söz konusu olursa
acaba ben sızabilir miyim diye bir anlayış ortaya koyar.
Şimdi sen devletin doktorunu tehdit
edeceksin ‘seni öldürürüm’ diye, Savcı Selim Kiraz’ın resimlerini göstereceksin,
bu konuda karar alanları tehdit edeceksin ve ondan sonra da bunu tehdit ettiği
zaman, bunu tehdit edenlere ‘ya siz ne yapıyorsunuz’ demeyeceksiniz, doktora
diyeceksiniz ki ‘ya biz bunu alıp götürelim.’
Şimdi, bilmiyorum sizin ilminiz buna
ne der? Benim tecrübem, benim yaşadıklarım, benim okuduklarım buna cinayet der.
Ve bu cinayeti işleyenler, şu anda Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde
konuşuyorlar. Bakınız, tek tek isimleri var. Eğer ilgilileri isterse bunu
veririm, kimler devreye girmiş, kimler bunların hastanede tedavi olmaması için çaba
sarf etmiş, kimler bir terör örgütüne dayanaklık teşkil etmişler.
Şimdi elbette ki bu mücadeleyi
sürdüreceğiz ve bu mücadeleyi devam ettireceğiz. Yani biz korona ile
ilgileniyoruz diye devletin diğer meselelerinin hiçbir noktasını atlamayız.