AÇIKLAMALAR
[açıklamalar][column2]
ALMANYA. Tutuklu Türkiyeli siyasi muhaliflere destek için açlık grevleri
Eliana Riva - Pagine Esteri (Yabancı Sayfalar), 6 Aralık 2023
16 Mayıs 2022'de Türkiye kökenli gazeteci Özgül Emre yıllardır ikamet ettiği Almanya'da tutuklandı. Takip eden iki gün içinde Alman silahlı kuvvetleri diğer iki Türkiye kökenli vatandaşı, Grup Yorum'un kurucularından İhsan Cibelik ve öğrenci Serkan Küpeli'yi gözaltına alarak hapishaneye gönderdi. Her üçü de Türkiye hükümetleri tarafından baskıcı ve antidemokratik olarak nitelendirilen önlemlere karşı örgütlenme, müzik, kültür veya farkındalık yaratma faaliyetlerinde bulunan politik aktivistlerdir. Almanya'da terör bağlantılı organizasyonlara üye olduğundan şüphelenilen kişilerin tutuklanmasına izin veren bir yasa kapsamında tutuklandılar. Başka ülkelerden olsalar bile. Üstelik suç işledikleri iddiası olmadan. Emre, Cibelik ve Küpeli, Türkiye, ABD ve AB'de terörist olarak kabul edilen devrimci Marksist-Leninist bir parti olan Devrimci Halk Kurtuluş Cephesi DHKP-C'ye üye olmakla suçlanıyor.
Özgül Emre'nin tutuklanmasını destekleyen kanıtlar arasında, örneğin, tüm yönetmeliklere uygun olarak gerçekleştirilen ve 10.000'den fazla kişinin katıldığı bir konser organizasyonu yer alıyordu. Ya da aynı gazetecinin 2022 yılında Stuttgart'ta bir Türkiye muhalifinin cenaze töreninde bulunması: Birsen Kars, 2000 yılında Türkiye Silahlı Kuvvetleri'nin yüzlerce siyasi tutuklunun katıldığı açlık grevini kırmak amacıyla cezaevlerine düzenlediği saldırı sırasında vücudunda oluşan yanıklar nedeniyle geçen yıl hayatını kaybetti. Emre aleyhindeki bir başka delil de, tarihi Grup Yorum'un iki üyesinin düğününe katılmış olması. Bu grup, Türkiye'de ve dünyada politik duruşuyla tanınan bir müzik grubudur. Ne Almanya'da ne de müzisyenlerin tutuklanıp yıllarca cezaevinde tutulduğu Türkiye'de yasadışı sayılmıyor. 2020 yılında grubun iki üyesi Helin Bölek ve İbrahim Gökçek Türkiye'de açlık grevi sırasında hayatını kaybetti.
DHKP-C'ye üye olma suçlaması, Almanya’daki Türkiye kökenli siyasi muhaliflerin konserler, yaz kampları, seminerler, yüzlerce kişinin katıldığı gösteriler, düğün ve cenaze gibi özel törenlere katılım gibi yasal faaliyetlerini kriminalize etmek için yeterli oldu.
Alman Demokrat Avukatlar Derneği VDJ, 14 Haziran 2023 tarihinde Düsseldorf Yüksek Bölge Mahkemesi'nde başlayan davayı takip ediyor. Derneğin eş başkanı Avukat Joachim Kerth-Zelter, yargılamaların 'terör örgütü' veya 'kurtuluş hareketi' terimlerinin kanunla tanımlanmayıp siyasi olarak belirlenmesinden zarar gördüğünü belirtti. Kerth-Zelter, "Almanya'da DHKP-C'nin terör örgütleri arasına dahil edilmesi, Türkiye makamlarının değerlendirmeleri ve aynı değerlendirmelere dayanan Avrupa Birliği'nin sınıflandırması temelinde yapılmaktadır" dedi. Avukat, "sanıkların terör eylemleri ya da kendilerine ait cezai suçlarla suçlanmadıklarını belirtiyor. Bunun yerine, terör örgütü olarak sınıflandırılan DHKP-C'ye destek teşkil eden müzik etkinlikleri ve bilgilendirme konferansları düzenlemek gibi faaliyetlerden sorumlu tutulmaktadırlar. Tüm sanıkların yaklaşık 18 aydır gözaltında tutulduğu belirtiliyor. Sanık Küpeli, kızının doğumundan kısa bir süre sonra hapsedilmiştir. Sanık Cibelik, bir doktor tarafından 16 ay geç fark edildiği üzere prostat kanserinden muzdariptir ve bu nedenle tutukluluğu özel bir ağırlık taşımaktadır.
Yabancı (Avrupalı olmayanlar da dahil) terör örgütlerine destek eylemleri için cezai sorumluluk öngören yasa, 11 Eylül 2001'de New York'taki İkiz Kuleler'e düzenlenen terör saldırısından birkaç ay sonra, Alman Ceza Kanunu'nun 129b maddesinin kabul edilmesiyle yürürlüğe girmiştir. VDJ, "StGB Madde 129b kapsamındaki diğer birçok davada olduğu gibi," diyerek şöyle açıklıyor: "Savcılık, diğer hususların yanı sıra, yabancı makamların, bu durumda Türkiye'nin, bulgularına dayanmaktadır ki bu, ülkelerin kendileri hukukun üstünlüğü ile yönetilmediğinde özellikle sorun teşkil etmektedir. Özellikle de "Türkiye'de hukuk devletinin kapsamlı bir şekilde ortadan kaldırıldığı göz önünde bulundurulduğunda: özellikle Temmuz 2016'daki darbe girişiminin bastırılmasından sonra, Alman kolluk kuvvetleri ve mahkemeleri, Türkiye'nin StGB 129b maddesi kapsamında uygun bir koruma nesnesi olup olamayacağını kendilerine sormalıdır." Sanıklara yöneltilen suçlamaların birçoğu, Türkiye'deki yetkililer tarafından ortaya konan emarelere ve halihazırda belgelerde tahrifat yapmakla suçlanan bir muhbirin ifadesine dayanılarak yapılmıştır. Son olarak avukatlar, 129b maddesine göre, bir terör örgütünün parçası olmakla suçlanan kişilerin soruşturulması ve tutuklanması yetkisinin Adalet Bakanlığı'na ait olduğuna ve bunun da Federal Almanya Cumhuriyeti Anayasası tarafından güvence altına alınan kuvvetler ayrılığı ilkesine bir aykırılık teşkil ettiğine dikkat çekiyorlar.
Eda Deniz Haydaroğlu, 264 gündür açlık grevinde
Türkiye kökenli bir anne babanın kızı olan 23 yaşındaki genç Alman kadın Eda Deniz Haydaroğlu, siyasi muhaliflerin serbest bırakılması ve yasanın 129. maddesi ile 129a ve 129b fıkralarının kaldırılması talebiyle 264 gün önce açlık grevine başladı (su, şeker, tuz ve B vitamini alıyor). Onunla birlikte ikisi kız biri erkek üç genç daha greve başladı ve böylece uluslararası bir destek kampanyası başlatıldı. Bunlar 212 gündür açlık grevinde olan Ilgın Güler, 207 gündür açlık grevinde olan Sevil Sevimli Güler ve 147 gündür açlık grevinde olan Lena Açıkgöz'dür. Diğer üç genç gibi Eda Deniz Haydaroğlu'nun da fiziksel durumu gün geçtikçe ağırlaşıyor ve Alman Adalet Bakanlığı'na yapılan çağrılar çoğalıyor. 3 Aralık'ta Berlin'de onları destekleyen bir gösteri düzenlendi.
Tutuklanan üç Türkiye kökenli politik muhalifin bugün görülmesi gereken duruşması gelecek haftaya ertelendi.
İsviçre
Halk Cephesi
Yeni bir dünya düzeni mi kuruluyor? Sol'un rolü ne?
Konferansın
düzenleyicileri bu konuyu mercek altına almamızı istiyor. Sovyetler Birliği ve
Doğu Bloğu dağıldıktan sonra, emperyalizm zafer sarhoşluğuna girmişti.
Kendisini dünyanın tek efendisi, tek hâkimi ilan etti. "Tarihin
sonunu" ilan etti. Özelliklede geçen yüzyılın '90'lı yıllarında ABD
emperyalizmi istediği her şeyi büyük bir pervasızlıkla yapabiliyordu. Körfez
savaşını fişekledi. Irak'ı, Afganistan'ı işgal etti. Yugoslavya'yı bombaladı
vs.. Rusya o dönem, Boris Jelzin yönetiminde, emperyalizmin hayal bile
edemeyeceği kadar işbirlikçi bir iktidardı. Rusya çok zor dönemden geçiriyordu.
Kapitalizme geçiş bir "şok terapi" uygulamasıyla yapıldı. 31 Aralık
1999 yılında Putin'in gelişiyle birlikte Rusya'da işler değişti ve bugüne kadar
geldi. Şu anda Rusya ABD emperyalizmine ve NATO'ya kafa tutan, boyun eğmeyen
bir ülke konumuna geldi. Aslında ABD demek olan NATO, Ukrayna'yı öne sürerek,
Rusya'ya boyun eğdirmek, Jelzin döneminde olduğu gibi bir kukla iktidarını geri
getirmek istiyor. Rusya'yı yeni sömürge bir ülke durumuna getirmeyi amaçlıyor.
Bir diğer yıldızı parlayan ülkede Çin. Yoksulluk ve teknolojik olarak geri
ülkeden, ekonomik olarak ABD'ye ciddi kafa tutan, teknolojik olarak gelişmiş
bir ülke karşımızda çıkıyor. Gelinen noktada Rusya ve Çin, Amerika'nın
hegemonyasına boyun eğmeyen, Amerika'dan bağımsız politikalar uygulayan ülkeler
konumuna geldiler. Elbette bununla birlikte ABD'nin başını çektiği emperyalisti
bloku ekonomik olarak zorlayabilen başka oluşumlarda var. Bunların arasında
BRİCS'e değinebiliriz kuşkusuz. G7'nin alternatif ekonomik modeli gibi de
görünüyor şu anda. ABD kendi politikalarının, kendi hegemonya hırsının kurbanı
oluyor. Ambargo uygulayıp, Rusya’yı güçten düşürmek istedi. Fakat ters tepti.
Bunun yerine Dolar'ın dünya piyasasında öneminin azaldı. Ambargo'ya uymayan
ülkeler Rusya ile Dolar dışında ticaret yapmanın yollarını araladılar. Biz
devrimciler ve solcular için, ABD emperyalizmin hegemonyasının gücünün azalması
iyi bir gelişme. Bu çelişkilerin derinleşmesi dünya halklarının lehinedir.
Ancak yeni bir dünya düzeni gibi tahliller abartılı ve doğru değil. Günün
birinde Çin ve Rusya gerçekten ABD'nin karşısında dursa bile, en fazla iki
farklı kapitalist blokların karşı karşıya gelmesi anlamını taşır. Bugün Çin ve
Rusya henüz emperyalist ülkeler değiller. Yarın nasıl olacağını göreceğiz.
Bu tür tahliller yapıldığında, anti-emperyalizm asla gözardı
edilmemeli. Ayrıca bu tür tahliller yapıldığında, baş çelişkiyi g Baş çelişki
ile temel çelişki asla birbirleriyle karıştırılmamalı. Baş çelişkiyi çözmeden,
temel çelişkileri çözmeye çalışırsan, altında kalırsın. Bizim karşımıza çok
farklı tezler çıkabiliyor. Bazıları için anti-emperyalizm şundan ibaret:
ABD-NATO ve onun çektiği bloğa karşı, Çin ve Rusya güçlensin. Onların
güçlenmesi ABD'nin hegemonyasını azaltacak ve kıracaktır. Bu bakış açısı en
genel anlamda sırf bu şekilde ele alındığı zaman tabi yanlış değil. Çin ve
Rusya'nın güçlenmesi, ABD'nin hegemonyasını kıracaktır. Şu anda dünyanın en
saldırgan ve kanlı savaş aygıtı NATO'nun yenilmesi hatta en nihayetinde
lağvedilmesi dünya halklarının başından büyük bir belanın gitmesi anlamına gelir.
Bu emperyalizme karşı mücadelede elbette iyi bir şeydir. Fakat görülmesi ve
anlaşılması gereken nokta şudur ki, burada bir kolaycılıkta vardır. Bedel
ödemeden ABD emperyalizmi ve NATO'yu yenme isteği vardır. Oysa emperyalizmin bu
şekilde yenildiği nerede görülmemiş? Emperyalizme karşı mücadelenin kansız,
bedelsiz gerçekleştiği dünya devrim tarihlerinde hiç görülmüş bir şey mi?
Tartışmalarda bir başka çarpıklıkta veya çarpıtmada zaten baş çelişki ve temel
çelişkiyi yerli yerine oturtmak oluyor. Bu tartışmalar mesela Filistin'deki
direniş ile ilgili karşımıza çıkabiliyor. Tartışmalarda bir sürü çarpıklıklar
var. En büyük çarpıtma zaten Hamas demagojisi olarak karşımıza çıkıyor. Birde
bunu baş çelişki süsü verilerek, ideolojik bir zeminde hazırlamak isteniyor. Şöyle
deniliyor: Şu anda Hamas'ı desteklemek çok yanlış. Çünkü baş çelişki proletarya
ile burjuvazi arasında. İşe önce İsrail'deki proleterler ve Filistin'deki
proleterleri birleşip, mücadele etmeleri gerekiyor. En başta da Hamas'a karşı
mücadele etmeli. " Böyle uçuk bir değerlendirme yaparak, işgal gerçeği, Siyonizm
gerçeği tamamen gözardı ediliyor. Sol'da birde şöyle oluşum karşımıza çıkıyor:
bize Çin veya Rusya gibi ülkeleri devrim modeli olarak sunuyorlar. Çin ve
Rusya'da olduğu gibi, devlet kapitalizmi ile özel sektörden ibaret karma bir
ekonomik sistem. Devletin yönlendirdiği, gerektiğinde özel sektöre müdahale
ettiği bir sistem. Ekonomik sistem olarak bize kapitalist sistem önümüze
çıkartılıyor. Çünkü çok kolay. Amerika'yı küçültelim, biz faydalanalım. Ancak
hayır, sol bunu asla kabul etmemelidir. Bu bir tuzaktır. Bu çok tehlikelidir.
Dünyadaki var olan ve bu sıralarda gene yükselen anti-emperyalist hareketi
reformistleştirme çabalarıdır. Biz ise devrimci yöne çekiyoruz. Her zaman
olduğu gibi, Marksist Leninist sandalyemizde çok sağlam oturuyoruz. Baş çelişki
dünya halkları ve emperyalizm arasında. Ve çağımız emperyalizm çağıdır ve savaş
kendi rayına oturacaktır. Ne demektir emperyalizm çağı? Devrimler çağı
demektir. Uzlaşmaz sınıf karşıtlıklarının devrimlerle çözüleceği aşama
demektir. Emperyalizm çağı demek, kesintisiz devrimler çağı demektir.
Emperyalizm çağında; kim ki, reformlarla, uzlaşmalarla, parlamenterist
yöntemlerle halkların sorunlarının çözüleceğini iddia ediyorsa, onlar
emperyalizm gerçeğini inkâr edenlerdir. Emperyalizm çağı, halk kurtuluş
savaşlarının dünyanın dört bir yanında yükseltildiği, daha da yükseltileceği
çağdır. Biz halen Markizmi-Leninizmi savunuyoruz. Tek Kurtuluş, sosyalizm ve
nihayetinde komünizmdir diyoruz. Lenin'in söylediği emperyalizmin tek
alternatifi sosyalizmdir. Sol'un görevi dün de, bugünde anti-emperyalist
mücadeleyi yükseltmek. Biz dünya halklarını ve anti-emperyalistlerini Anti-Emperyalist
Cephe’de birleşmeye çağırıyoruz. 03-05 Kasım arası düzenlediğimiz Sempozyum’da
emperyalizmin insanlara bir yandan baskı uyguladığı, diğer yandan da
beyinlerimizi teslim almak istediği yöntemleri tartıştık, çalıştaylar
düzenledik ve çalışma grupları kurduk. Bunlar: a-) Anti-terör yasaları b-) NATO
c-) Siyasi tutsaklar d-) Dezenformasyon Hepinizi bu çalışma gruplarına
katılmayı, oralarda emperyalizme karşı ortaklaşa somut eylemler düzenlemeyi ve
politikalar geliştirmeye davet ediyoruz.
Anti-Emperyalist Cephe
Avrupa Dev Genç 'in konuşması:
Herkese Merhaba! Ben Avrupa Dev-Genç 11 Azad Mehmet Gömül.
Emperyalizme ve faşizme karşı mücadelede şehit verdiğimiz
yoldaşlarımızın, Türkiye’de tutsak yoldaşlarımızın ve emperyalizmin göbeğinde
Almanya’da 129 anti terör yasalarına karşı süresiz açlık grevinde olan
direnişçilerimizin selamlarıyla geldim.
Dev-Genç, 54 yıldır emperyalizme karşı bağımsızlık, faşizme
karşı demokrasi ve kapitalizme karsı sosyalizm mücadelesi veren bir gençlik
örgütlenmesidir. 54 yıldır faşizme ve emperyalizme karşı mücadelede, gerekirse
işçi ve fabrika direnişlerinde, gerekirse öğrenci mücadelelerinde, gerekirse de
grevlerde, boykotlarda her yerde mücadelenin en ön safında yerini almış ve bu
mücadelede bir çok bedeller ödemiş bir örgüttür. Tarihimiz boyunca sürekli
tutsaklıklar, şehitlikler yaşadık. Kimi zaman işkencede veya sokak ortasında
katledildik. Gençlik federasyonu binamız polisler tarafından kullanılmaz hale
getirildi.
Ama her şeye rağmen mücadelemizden ve ML ideolojisinden asla
vaz geçmedik ve bir milim sapmadık.
Dev-Gençliler olarak, bulunduğumuz her yerde emperyalizmin
gençliği teslim alma politikalarına alternatifler yaratıyoruz, gençliğin
yaşadığı sorunlara çözümler üretiyoruz.
Ülkemizde faşizme karşı bilimsel parasız ve demokratik
eğitim için, Avrupa Ülkelerinde ise ırkçılığa ve yozlaştırılmaya karşı mücadele
ediyoruz.
Şunu çok iyi biliyoruz ki, Gençliğin ve tüm halkımızın
yaşadığı sorunların temel kaynağı emperyalizmdir. Gençliğin sorunlarını çözmek,
onlara daha iyi bir gelecek bırakmak istiyorsak, en başta emperyalizme karşı
mücadeleyi büyütmeliyiz. O bilinçle, gençliği emperyalizme karşı
örgütlemeliyiz. Emperyalizm yeni sömürgeleştirme politikalarıyla birlikte
ülkelerde içsel bir olgu haline geldi. Bununla birlikte bölgesel sorunlar
ortaklaştı. Çünkü hepsinin kaynağında emperyalizm yatıyor. Yediğimiz yemekten,
giydiğimiz kıyafete kadar, okuduğumuz romandan, izlediğimiz filmlere,
dinlediğimiz müziğe kadar emperyalizm her yere el atıyor. Hayatımızın her
alanına yerleşmeye çalışıyor. Emperyalizm her yerde halkları tek tipleştirmeye
çalışıyor. Her yerde aynı marka kıyafetler, aynı marka telefonlar. Herkes
Starbuck’da kahvesini içiyor, McDonalds’da yemek yiyor. Her yerde Netflix
izleniyor. Emperyalizm bu araçlar yoluyla beynimize, bedenimize ve aklımıza
yani her hücremize girmeye çalışıyor.
İkinci paylaşım savaşından sonra, emperyalistler üçüncü
bunalım dönemine girdi. Ama üçüncü bir paylaşım savaşı çıkartamazlardı. Hem her
paylaşım savaşından sonra pazarının bir bölümünü kaybediyordu. Birinci paylaşım
savaşından sonra Sovyetler Birliği kuruldu. İkinci paylaşım savaşından sonra
ise Doğu Blok kuruldu ve dünyanın üçte biri emperyalizmin hakimiyeti dışında
kalmıştı. Üçüncü paylaşım savaşı belki sonlarını dahi getirebilirdi. Hele de
artık atom bombaların varlığını göz önünde bulundurursak, bu çok da ihtimal
dışı değil. Bu yüzden emperyalizm entegrasyon ve yeni sömürge ilişkilerine
girdi. Zorunlu entegrasyon, bu ilişkiler sisteminin ifadesi olarak şekillendi
ve buna uygun yeni uluslararası kuruluşlar oluştu. NATO, Bretton Woods (IMF,
Dünya Bankası), GATT, AET vb. Kurumlar bunların başlıcalarıdır. Peki tüm bu
saldırı ve politikanın içinde gençlik nasıl bir rol oynuyor? Emperyalizm
Gençlik ile neyi hedefliyor? Ve biz devrimciler buna karşı ne yapıyoruz ne
yapacağız?
İlk başta belirttiğimiz gibi kapitalizmin en üst aşaması
emperyalizm çağında, emperyalizm sömürü ve halkları teslim alma yöntemlerini
değiştirdi. Ne yaptı?
BEYİNLERİN İŞGALİ! CIA eski başkanlarından Allen Dulles,
1953’te Prencetion Üniversitesi’nde yaptığı konuşmada: “Hedef insan zihnindeki savaşı
kazanmaktır. Bu savaşın ilk cephesi propaganda, depolitizasyon ve sansür ile
kitlesel sindirmeyi sağlamaktır. İkinci cepheyse, bireyin beyninde
kazanılacaktır. Hedef beyin yıkama, ideolojisini değiştirme ve gerektiğinde bir
Mançurya Kobayı yaratmaktır” der.
Olay tam olarak budur...
Amerikan emperyalizmi işgallerini, sömürüsünü meşrulaştırmak
ve bir dünya sistemi olabilmek için hem akılları hem de yürükleri kazanmaya
yönelik programlar hayata geçirdi. Bu programların bir çoğu da gençliğe
yöneliktir. Çünkü gençlik gelecektir. Gençlik kime aitse gelecek de onundur.
Kendi düzenlerine uygun kafalar, düşünmeyen ve sorgulamayan,
sömürü düzenlerini tehdit etmeyen, tam tersi bu düzeni ayakta tutan ve ömrünü
uzatan bir nesil yaratmak zorundalar.
Peki bunu nasıl yapıyorlar?
Her türlü propaganda aracı emperyalistlerin ellerinde. Ve
başta anlattığımız gibi, sanattan eğitimine kadar her şey ile ideolojik
propagandasını yapıyor, kendi düşüncelerini dayatıyor ve gençliği teslim almak
için ellerinden geleni yapıyorlar.
Bizim için ‘beyinleri teslim alma’ hedefiyle, emperyalizmin
en belirleyici saldırı araçları Eğitim sistemi ve emperyalizmin Uyuşturucu
politikasıdır. Özellikle bizim gibi ülkelerde ailelerimiz eğitime çok önem
verir. Çünkü ‘okursan geleceğini kurtarırsın’ gözü ile bakılır. Yoksulluğunun
tek kurtuluşunu okumakta görürler. Ama gittiğimiz ve mezun olduğumuz o
okulları, emperyalizmin düzene uygun kafalar yetiştirmek için kurulan birer
fabrikalar olarak düşünebiliriz. O okullardan mezun ettikleri kişiler, Kendi
sömürü düzenlerini koruyan avukatlar, mühendisler, politikacılar vb. Oluyor.
Emperyalizm yeni sömürge ülkelerde ekonomik ve politik
hegemonyasını kurabilmek ve sürdürmek için, kültürel hegemonyaya da ihtiyacı
vardı. Bu hegemonyayı yaratabilmenin yolu eğitimden geçiyor. Bunun için ise
Fullbright programını kullanıyorlar. Fulbright Programı, 1946 yılında, İkinci
Emperyalist Paylaşım Savaşı sonrası, Amerika Birleşik Devletleri Senatörü J.
William Fulbright’in “eğitim ve kültürel değişim yoluyla, ülkeler arasında
ortak bir anlayış geliştirmek amacı” adı altında Amerikan Kongresi’ne sunduğu
bir kanun teklifiyle başlatılmıştır.
Bu program sayesinde, Amerikalı öğrenciler ve sanatçılar
dünyanın birçok yerinde eğitim ve araştırma için giderken; dünyanın dört bir
tarafından devşirilen öğrenci, öğretmen ve akademisyenler de Amerika’da eğitim
alarak kendi ülkelerine birer Amerikan işbirlikçisi olarak geri dönerler. Bizim
ülkemizde bir çok bakan Amerika’da eğitim görmüştür.
Tabi bu eğitim programı, tanıtıldığı kadar iyi niyetli ve
masum değildi. Bu programın arkasında ABD’nin bir dünya sistemi olması için
Amerikancı eğitim sisteminin tüm dünyada yayılmasının hedeflenmesi vardı. ABD,
Fulbright Programıyla; yeni sömürgecilik ilişkilerine hizmet edecek,
emperyalist tekellerin çıkarlarını gözetecek işbirlikçiler, Amerikan sömürü ve
saldırı politikalarını kabullenebilecek halklar yaratmayı hedefledi.
Fulbright Anlaşması Amerikancı işbirlikçi, halk düşmanı
kadrolar yaratmak için hazırlanmış bir eğitim programıdır. Bizler bu anlaşmanın
iptal edilmesini talep ediyoruz.
Ülkemizde Yüksek Öğretim Kuruluna (YÖK’e) karşı da
kuruluşundan, yani 34 yıldır mücadelemiz sürüyor. 1989’lerde kurulan YÖK ile
bütün üniversitenin yönetim kuralları lağvedilerek yerlerine cuntanın seçtiği
rektörler atandı. Yani kazanılan idari özerklik ortadan kaldırıldı.
Ülkemizde Paralı eğitim ile yoksul halk çocuklarının eğitim
hakkı gasp ediliyor. Biz, Amerikancı eğitim kurumu istemiyoruz. Halk için
eğitim ve bilim istiyoruz. Karakola dönüştürülmüş okullar değil, özgürce eğitim
hakkımızı kullanacağımız demokratik liseler ve üniversiteler istiyoruz. Özel
okulların olmadığı, eğitim hakkından her çocuğun eşit bir şekilde yararlanacağı
bir ülke istiyoruz ve kuracağız.
Bilimsel ve halk için parasız eğitim mücadelesi yürüttüğümüz
için, çok bedeller ödedik. Onlarca yoldaşımız ülkemizde sırf bu mücadeleden
kaynaklı tutsak ve yaşlarından fazla hapis cezasına çarptırıldı. Onlar için
özgürlük istiyoruz.
Kendimizi ve eğitimimizi yoldaşlık okullarında ve ML
ideolojisi ile geliştirebileceğimize inanıyoruz.
Beyinlerin işgali konusunda bir diğer önemli nokta ise
Uyuşturucudur. Vietnam devrim önderlerinden Ho Chi Minh “Uyuşturucu yoksul
halkın emperyalistler eliyle zehirlenmesidir” demiş.
Uyuşturucu, merkezi sinir sistemini çökertir. Halkların
merkezi sinir sistemi gençliktir. Emperyalizm gençliği çökertmek ister. Her yıl
uyuşturucudan ölümler artıyor. Uyuşturucu kullanım yaşı 9’a düşmüş. Okullarda,
parklarda, sokakta her yerde uyuşturucuya ulaşım kolaylaştırıldı. Hatta Avrupa
ülkelerinin birçoğunda esrar yasallaştırıldı. Mesela benim geldiğim Almanya’da
şu an yasallaştırmak istiyorlar. Ne kadar masum bir uyuşturucu olarak görünse
de, esrar da diğer uyuşturucularla aynı amaç için emperyalistler tarafından
kullanılıyor ve yaygınlaştırılıyor.
Peki emperyalizmin uyuşturucu politikasının amacı nedir?
Elbette uyuşturucu ticaretinden, baronlarından milyonlarca
para kar ediyorlar ama mesele sadece para değil. Asıl hedef; Kendinden ve kendi
derdinden başka kimseyi umursamayan, bencil, düşünmeyen ve sorgulamayan,
beyinleri uyuşturulmuş bir gençlik yaratmak. Beyinlerimizi uyuşturmak
istiyorlar. Gençleri geleceksiz bırakıyorlar. Gençlik doğası gereği atılgandır,
cüretlidir, haksızlıklara karşı sessiz kalmaz. Onlar suçlarını ve katliamlarını
kabullendirmek ve kendi sömürü düzenlerini korumak için bu doğayı bozmak
istiyorlar.
Bu apaçık ortadayken, uyuşturucu politikasını dünya soluna
‘özgürlük’ olarak kabullendirmek istiyorlar ve bu konuda kısmen başarılı
oluyorlar.
Biz, uyuşturucuya karşı mücadeleyi devrim mücadelesinin bir
parçası olarak görüyoruz. Çünkü gençliği yoz bataklıktan çıkarıp devrim
mücadelesine katmayı hedefliyoruz.
Dev-gençliler olarak uyuşturucuya karşı mücadelede ağır
bedeller ödemek zorunda kalıyoruz. Müebbette varan hapis cezalarına
çarpıtılıyoruz. Uyuşturucu çetelerine karşı mücadele eden insanlarımız
mahallelerde silahlı saldırılara uğruyor. Uyuşturucuya karşı mücadelede 5 şehit
verdik. Bunlardan biri Hasan Ferit Gedik... Hasan Ferit gedik adına bağımlılık
ile mücadele merkezi açtık. Biz Türkiye’de 5 yıl içinde 600 bağımlıyı
kurtardık. Bu durum devleti o kadar çok rahatsız etti ki, merkezimi işgal etti
ve orayı karakola dönüştürdü. Yine aynı merkezi Almanya’da açtık. Bir yıl
içinde 10 kişiyi ilaçsız ve Ücretsiz tedavi ettik. Alman emperyalizmi de bu
mücadelemizi terörize ederek dava açtı ve bugün 3 arkadaşımız terör faaliyeti
yürütmekten yargılanıyorlar. Ama biz uyuşturucuya karşı mücadele komiteleri
kurmaya devam ediyoruz. Uyuşturucu konusunda gençliği ve aileleri
bilinçlendirmek için kamplar, etkinlikler ve eylemler düzenliyoruz.
Şu an örneğin Almanya’da esrarın yasallaşmasına karşı, kapı
kapı dolaşıp imza topluyoruz.
Düşünen, sorgulayan ve mücadele eden bir gençlik
yaratacağız.
Gençliği ne emperyalizmin okullarına ne de yoz bataklarına
teslim etmeyeceğiz.
Tekrar ediyoruz; Gençlik gelecektir ve gençlik kimin ise
gelecek de onundur.
Bunu emperyalizm de çok iyi biliyor.
Biz emperyalizmin kurbanı değil celladı olacağız.
Genciz, Devrimciyiz ve Emperyalizmin Korkulu Rüyasıyız.
Avrupa Dev-Genç
Grup Yorum'un konuşması:
Öncelikle bizi davet ettikleri için yoldaşlarımıza teşekkür
ediyoruz.
Bu sempozyuma Grup Yorum adına katılıyorum.
Grup Yorum kimdir?
Aslında saatlerce konuşabilirim. Ama kısa tutacağım.
Grup Yorum 1985 yılında kurulmuş devrimci bir müzik
grubudur. Evet, 38 yıldır halkın sanatını yapıyoruz. Grup Yorum benim yaşımdan
daha büyük. Grup Yorum kolektifinde 70'ten fazla insan gelip geçti...
Bir müzik grubu için çok alışılmadık şeyler yaşadık:
Baskılar.
Tutsaklıklar, işkenceler, baskınlar kuruluşumuzdan bu yana
bizim bir parçamız oldu. Şu anda Türkiye'de yirmiye yakın, Avrupa'da da bir
üyemiz tutuklu.
Türkiye'deki faşist iktidar Grup Yorum'dan rahatsız oluyor.
Çünkü biz onların sömürüsünü, baskılarını ve emperyalizmle işbirliğini teşhir
ediyoruz.
Türkiye Grup Yorum'dan çok rahatsız ve korkuyor, çünkü Grup
Yorum Türkiye'de çok seviliyor. Biz 1 milyondan fazla insanın katıldığı
konserler yaptık. Bu popülerlik ve güç Türk devletini korkuttu.
Türkiye'de 2016'daki askeri darbeden sonra Erdoğan bu durumu
her türlü muhalefeti bastırmak için kullandı. Özellikle de Grup Yorum'u.
2020 yılında sanatımızı icra edebilmek, halkın şarkılarını
söylemeye devam edebilmek için ölüm orucu direnişi yapmaya karar verdik.
Ölüm orucu, taleplerin yerine getirilmemesi durumunda ölene
kadar açlık grevi anlamına geliyor.
İbrahim Gökçek ve Helin Bölek yoldaşlarımız şehit oldular.
İbrahim Gökçek'in son arzusu "ANADOLU'DAN ANTARTİKA'YA
ANTARTİKA'DAN LATİN AMERİKA'YA" her yerde konserlerimizi vereceğiz. Evet,
bugün dünyanın her yerinde konser veriyoruz ama kendi ülkemizde, Türkiye'de
konserlerimiz yasaklanıyor. Avrupa'da en çok vatandaşımızın yaşadığı Almanya'da
kitlesel etkinlikler düzenledik. Irkçılığa karşı tek yürek, tek ses sloganıyla
15.000 kişinin katıldığı konserler düzenledik.
Türkiye şimdi de Almanya'da Grup Yorum üzerinde baskı
kurmaya çalışıyor.
Türk devleti bir yasak uygulayamadı. Ancak grubun bir
üyesini tutuklatmayı başardılar. Adı İhsan Cibelik. Emperyalizme ve faşizme
karşı gerçekleri söyleyerek mücadele etmenin bir zorunluluk olduğunu
gösteriyoruz...
Grup Yorum'un dünyanın her yerinde konser verebilmesinin
nedeni enternasyonalist olmasıdır. Evet, nerede bir haksızlık, sömürü, dünya
halklarının kanı dökülüyorsa biz bunu kendi görevimiz olarak görüyoruz.
Filistin için 6 beste yaptık. Helin Bölek bizzat canlı
kalkan olarak Filistin'e gitti.
Amerika'nın işgal ettiği Irak'a bir Grup Yorum üyesi canlı
kalkan olarak gitti.
2014'te ve 2023'te tekrar Donbass'taydık.
2019'da ve 2021'de Moskova'da konserler yaptık.
Tüm Avrupa'da konserler verdik.
Latin Amerika'da, Kuzey Amerika'da, Avustralya'da konserler
yaptık.
İki sınıf vardır - ezen ve ezilen - sömüren ve sömürülen. Bizim
duruşumuz net - hepimiz yoksul halkın çocuklarıyız. Halkın içinden geliyoruz, halk için sanat
yapıyoruz. Emperyalizme ve faşizme karşı en ön saflarda mücadele etmeye ve
direnenlerin türkülerini söylemeye devam edeceğiz. Buradan dünyanın neresinde
olursa olsun emperyalizme ve faşizme karşı haklı ve meşru bir direniş varsa,
direnenler varsa başta Filistin olmak üzere tüm dünya halklarını selamlıyoruz!
Tekrar Almanya'da tutuklu bulunan üyemize dönüyoruz. İhsan
Cibelik tutuklandığında zaten kanser şüphesi vardı. Bu nedenle tutuklanır
tutuklanmaz biyopsi yapılması talep edildi.
Ve ancak kamuoyu baskısı sonucunda 16 ay sonra bu
gerçekleştirilebildi. Konuşmamı İhsan
Cibelik'in derhal serbest bırakılması talebiyle bitirmek istiyorum, özgür
koşullarda tıbbi tedaviye ihtiyacı var. Dünyanın her yerinde konserler vermek
istiyoruz. Sizin ülkelerinizde de konserler vermek için sabırsızlanıyoruz.
Grup Yorum
Tutsaklarımızın
özgürlüğü için 4 mevsimdir açlıklarıyla direnen Eda Deniz Haydaroğlu, Ilgın
Güler, Sevil Sevimli Güler ve Lena Açıkgöz’ün talepleri derhal kabul edilsin,
Direnişçilerimiz ve İhsan Cibelik YAŞASIN!
⏱
13:00 📍Cecilienallee 3, OLG Düsseldorf
#hungerstreik129
Çağrıya uyarak video çekenler gün geçtikçe çoğalıyor.
Faşist 129 Yasaları Kaldırılsın!
Özgül, İhsan ve Serkan Tutuksuz Yargılansın!
Eda Yaşasın!
✒️ Direniş Eylemi, Sadece Bize Sunulan Dünya Resminin Saçmalığını Kabullenmeyi Reddetmek Değil, Bu Resmin Geçersizliğini Duyurmak ve Değiştirmektir...✒️
6 Aralık Çarşamba Günü Viyana Almanya Konsolosluğu Önündeki Açlık Grevi ve Oturma Eylemimizin 15. gününde 1 Saat süren Adalet İstiyoruz Talebimizi Almanca Konuşmalarımızla, Dağıtılan Bildirilerle, Berlin Direnişçilerinin Sesi, Soluğu Olmaya devam ediyoruz...
Sancar TURAN Süresiz Dönüşümlü Açlık Grevinin Bugün 12. Gününde..
BERLİN DİRENİŞÇİLERİ VE TUTSAK YOLDAŞLARIMIZ İÇİN ADALET İSTİYORUZ! ALACAĞIZ!
Eda DENİZ'i, Ilgın'ı, Sevil Sevimli'yi, İleni LENA'yı ve Hasta Tutsak İhsan Cibelik’i sizlere KATLETTİRMEYECEĞİZ!
Berlin Direnişçileri Süresiz Açlık Grevlerinin;
★Eda DENİZ: 264.
★Ilgın: 213.
★Sevil: 208.
★İleni: 148. Günündeler...
Açlığın Koynunda Yaşamı Kritik bir evrede olan Eda DENİZ'i,
Kanser Teşhisi Konulan ve Tedavisi Engellenen İhsan CİBELİK'i YAŞATACAĞIZ!
Adalet, Demokrasi ve İnsanlık Mücadelemizi sonuna kadar her koşulda savunacağız...
Alman Emperyalizmine Buradan Çağrımızdır;
Berlin Direnişçilerinin Talepleri Derhal, İvedilikle, Koşulsuz Karşılanmalı ve Kanser Hastası İhsan CİBELİK Tahliye Edilmelidir.
TÜM HALKIMIZI SÜRESİZ AÇLIK GREVİ DİRENİŞİMİZİN TALEPLERİ ETRAFINDA VİYANA ALMANYA KONSOLOSLUĞU ÖNÜNE, DİRENİŞİMİZE OMUZ VERMEYE, SAHİPLENMEYE ÇAĞIRIYORUZ...
SÜRESİZ AÇLIK GREVİ DİRENİŞÇİLERİNİN TALEPLERİ TALEPLERİMİZDİR!
1- Devrimci ve Anti-Faşist Tutsaklar Özgül Emre, İhsan Cibelik, Serkan Küpeli ve Hasan Unutan TUTUKSUZ YARGILANSINLAR!
2- Her türlü Dijital delil suç delili olarak kullanılmaktan çıkarılsın! Dijitallerin güvenirliği ve delil niteliği yoktur!
3- Almanya Anayasayı Koruma örgütünün (Verfassungsschutz) devrimciler hakkında hazırladığı raporlar meşru değildir, mahkemelerde delil olarak kullanmaktan çıkarılsın!
4- Almanya Federal Başsavcısı Peter Frank Özgül Emre’lere yapılan operasyondan kısa bir süre sonra Türkiye Adalet Bakanı ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile görüştü ve onur madalyası aldı. Bu görüşmede neler konuşuldu ve Savcı Peter Frank hangi hizmetler sonucu onur madalyası aldı?
-AÇIKLANSIN!
5- Beş yıldır oturum hakları İçin direnen Almanya direnişleri Meclisinin oturumu geri verilsin!
Siyasi nedenlerle verilen oturum hakkının,siyasi nedenlerle alınması hukuksuzdur ve meşru değildir!
Bu anlamda İlker Şahin’e verilen ceza kaldırılsın!
6- FAŞİST 129,129 A ve B yasaları Kaldırılsın!
7- Anti-faşist ve devrimci tutsaklar Serbest Bırakılsın!
8- Grup YORUM Emekçisi, Devrimci Sanatçı, Kanser Hastası İhsan CİBELİK Derhal Tahliye Edilmelidir!
💥YAŞASIN SÜRESİZ AÇLIK GREVİ DİRENİŞİMİZ!
💥EDA DENİZ, ILGIN, SEVİL SEVİMLİ VE LENA İLENİ ONURUMUZDUR!
💥ÖZGÜL EMRE, İHSAN CİBELİK, SERKAN KÜPELİ VE HASAN UNUTAN'A ÖZGÜRLÜK İSTİYORUZ!
💥DEVRİMCİLİK YAPMAK SUÇ DEĞİL TARİHSEL GÖREVDİR!
💥DEVRİMCİ TUTSAKLAR ONURUMUZDUR!
💥KAHROLSUN FAŞİZM YAŞASIN MÜCADELEMİZ!
AVUSTURYA HALK CEPHESİ
Destek açlık grevi Almanya sınırlarını aşarak birçok Avrupa
ülkesine de ulaştı. Eda Deniz Haydaroğlu'nun durumu kritik aşamadayken onlarca
insan 1 haftalık destek açlık grevleriyle Eda'nın sesini çığlığa dönüştürüyor.
Fransa'dan da "Bu Onurlu Direnişin İçinde Yer Almak
Hepimizin Görevidir!" diyerek 1 haftalık destek açlık grevi videosu geldi.
Faşist 129 Yasaları Kaldırsın!
Özgül, İhsan ve Serkan Tutuksuz Yargılansın!
Eda Yaşasın!
Direnişin etrafındaki destek ve sahiplenme, halka halka
yayılıyor.
Uzun süreli destek açlık grevcileri, 31. günündeler.
129 Yasasına Karşı Mücadele Komitesi'nin çağrısıyla
pazartesi günü başlayan bir haftalık destek açlık grevine katılanların sayısı
10'u geçti.
AÇLIĞIMIZLA SAHİPLENME ÇEMBERİNİ BÜYÜTECEĞİZ!
AÇLIĞIMIZLA TALEPLERİMİZİN KABUL EDİLMESİ İÇİN EMPERYALİZMİN
KARŞISINA DİKİLECEĞİZ!
Kimse, "Nasıl olsa birçok insan yapıyor, bir kişi daha
olsa ne olur, olmasa ne olur" diye düşünmemelidir.
Halkımızın güzel ve güçlü sözünde söylendiği gibi
"damlaya damlaya göl olur". Veya başka bir benzetme ile söylersek,
doğada olduğu gibi, dereler birleşir, gürül gürül akan nehirlere dönüşür.
Her açlık grevi bir deredir. Ve yüzlercemizin açlık grevi, emperyalizmin
baskı ve zulmüne karşı gürül gürül akan bir nehirdir.
HALKIMIZ! YOLDAŞLARIMIZ! DOSTLARIMIZ! CUMARTESİYİ BUGÜNDEN
ÖRGÜTLEYELİM!
Geçen hafta ulaşamadığımız 500 hedefinde ısrarlı olacağız.
Ve eminiz ki, kararlıyız ki, o hedefi de aşacağız. Hedefimize ulaşmak için,
cumartesi günkü açlık grevini BUGÜNDEN örgütlemeye başlamalıyız.
BUGÜNDEN herkesi aramalıyız. Aramadığımız, ulaşmadığımız,
konuşmadığımız kimse kalmamalıdır.
SAHİPLENMEMİZ DALGA DALGA BÜYÜYOR!
HEDEFİMİZE ulaşabilir ve o hedefi de aşabiliriz. son 6
haftanın rakamları bize bu güvenceyi veriyor.
Başarmamızın mümkün olduğunu gösteriyor.
Son 6 haftanın rakamları, daha fazlasının mümkün olduğunu
gösteriyor. Son 6 haftanın cumartesi açlık grevlerine katılım rakamlarına
birlikte bakalım:
28 Ekim cumartesi açlık Grevine 111 Kişi
4 Kasım cumartesi Açlık Grevine 133 kişi
11 Kasım cumartesi Açlık Grevine 188 kişi
18 Kasım cumartesi Açlık Grevine 243 kişi
25 Kasım cumartesi Açlık Grevine 324 kişi katıldı.
2 Aralık cumartesi günü bu rakam 431’e ulaştı.
HALKIMIZ, YOLDAŞLARIMIZ, DOSTLARIMIZ!
Avrupa'nın en uzun süreli açlık grevinde ortaya konulan
talepler haklı ve meşrudur. Alman emperyalizmi haklı ve meşru taleplerimizi
"görmezden gelme" tavrını sürdürüyor. Ama çok iyi biliyoruz ki,
görüyorlar.
Direnişin her aşamasından, her adımından haberdarlar.
Çok iyi biliyoruz ki, direnişin baskısı altındalar.
Yoldaşlar, halkımız, taleplerimizi kabul ettirmenin, Edalar'ı
yaşatmanın tek yolu direnişi büyütmektir.
Tüm halkımızı, yüzlerce kişilik açlığımızla direnişi
büyütmeye çağırıyoruz.
Direne Direne Kazanacağız!
= KANSER TEŞHİSİ KONULAN İHSAN CİBELİK, DERHAL TAHLİYE
EDİLSİN!
= ÖZGÜL EMRE, SERKAN KÜPELİ TAHLİYE EDİLSİN!
= FAŞİST 129 AB YASASI KALDIRILSIN!
06.12.2023
Avrupa Halk Cephesi
Kanser hastası tutsak GRUP YORUM üyesi İHSAN CİBELİK ise
tedavi edilmeyerek, dışarda tedavisi için serbest bırakılmayarak katledilmeye
çalışılıyor.
Kardeş FİLİSTİN halkı GAZZE'DE katledilmeye devam ediliyor.
İşte bu süreçte toplanıyoruz.
MERİÇ ŞEHİTLERİ için KIRKINCI günlerinde halkın
geleneklerine uygun olarak onları anacağız...
Duyarlı tüm herkesi tüm üyelerimizi davet ediyoruz...
Yer: STUTTGART HALK KÜLTÜR EVİ
Tarih ve saat: 10 ARALIK pazar günü...11.00
Adres: Voltastrasse 14. STUTTGART
Yunan solunun yaptığı çağrıyla 6 Aralık Çarşamba günü on
binlerce kişi Propilia meydanında toplandı. Saat 18:00’de toplanmaya başlayan
kitle saat 19:00’da yürüyüşe geçti. Anti faşist anti emperyalist sloganların
atıldığı yürüyüş Sintagma meydanında bulunan meclise oradan da Ominia
meydanında sona erdi.
Yunanistan Halk Cephesi de flamaları ve pankartıyla yürüyüşteki
yerini aldı. Yürüyüş boyunca “Berkin Aleksis Ölümsüzdür, Kahrolsun Faşizm Yaşasın
Mücadelemiz, Katil Polis Halka Hesap Verecek” sloganları atıldı.
Brüksel Alman Konsolosluğu önünde 6 Kasım'da başlattığımız oturma eylemiyle sürdürdüğümüz açlık grevimiz 31'inci gününü geride bıraktı. 31 gündür Edaların sesi olmaya devam ediyoruz. Özgül Emre, İhsan Cibelik ve Serkan Küpeli'nin serbest bırakılması talebini Alman konsolosluğu önünde haykırıyoruz her gün.
6 Aralık'ta da konsolosluk önünde bildirilerimizi dağıtırken sloganlarımız hiç susmadı yine. Yüksek sesle Eda'nın kim olduğunu, Ilgın Sevil Lena ile sürdürdüğü açlık grevini ve taleplerini haykırdık. İki saate yakın süre boyunca Alman konsolosluğunun çalışanlarının her slogan attığımızda garip bakışlarını gördük. Merakla, "ne zamana kadar sürecek bu böyle" diye sorar gibi bakan gözlere cevabımız aynı; bizde gelenek zaferi görene kadar direnmektir.
Edaların açlık grevi zafere ulaşana kadar bizi görmeye devam edeceksiniz...
31 Ekim günü sabaha karşı 4 kızıl karanfil Harika Kızılkaya, Özkan Güzel, Erdoğan Çakır ve Burak Ağarmış ülke topraklarına Anadolu halklarına umut olmak için geri döndüler. Döndükten 5 buçuk saat sonra AKP'nin eli kanlı askerleri tarafından katledildiler. Avrupa'nın birçok yerinde Meriç şehitleri için anmalar düzenlendi. Bu anmalardan biri de 26 Kasım Pazar günü Köln'de düzenlendi.
Ama öncelikle Meriç şehitlerinin neden Anadolu topraklarına döndükleri ile ilgili bir konuşma yapılarak ardından saygı duruşu yapılarak başlandı.
Sonra Meriç şehitleri ile ilgili bir açıklama okundu. Daha sonra ise Avrupa Dev-Genç'in hazırladığı sinevizyon izlendi.
Ardından Adnan Yücel'in "Yeryüzü Aşkın Yüzü Oluncaya Dek" şiiri okundu.
Daha sonra ise Meriç şehitlerinden Erdoğan Çakır'ın kendi hayatını yazdığı "Sıra Neferi" kitabından bir bölüm okundu. Okunan bölümde hapishaneden hangi düşüncelerle çıktığını ve ailesine son vedası anlatılıyordu.
Ardından Grup Yorum Meriç şehitleri için salona gelen halkla birlikte hep beraber şarkılar ve marşlar söyledi.
Daha sonra ise gelen aileler Meriç şehitleri ile ilgili anılarını ve düşüncelerini anlattı.
Yaklaşık 60 kişinin katıldığı anma süresiz açlık grevi direnişine destek çağrısı yapılarak bitirildi.
Meriç Şehitleri Ölümsüzdür!